Üç ay sonra…
Yarın aldığım ücretsiz iznim
doluyor. Bavulumu topluyorum. Üç saat sonra da uçağım kalkacak. Artık eve
İstanbul’a dönme zamanım geldi ama korkuyorum. Kendimi suçlu hissediyorum.
Hiçbir faydam olmadı diye. Kadının hayatı bitti. Dosyası faili meçhul olarak
raflara kaldırıldı bile. Ya o caniler beni arıyorlarsa. Çünkü üç aydır
bulunamadılar. Yani halen aramızda geziyorlar. Yüzlerini hatırlamadığım için tedirginim
ama onlar bunu bilmiyor ki. Sonuçta hepsi beni gördü. Yazlıkta bile herkesten
uzak durmaya çalıştım. Resmen içime kapandım. Annem bana baktıkça eriyor
farkındayım. Ona iyiyim diyorum, ama aslında iyi değilim. Annem babam ve
kardeşim yanımdalar. Ama ya İstanbul’a dönünce ne olacak. İşe dönmek
zorundayım. Okul açılacak kardeşim okula gidecek. Annem babam çarşıya, pazara
gidecekler. Ben her an onlar için tedirgin olacağım. Böylede yaşanmaz ki; Evi
satıp başka yere taşınmalı. Babamın emekli maaşıyla da olmuyor. “Sen üzülme
oğlum. Allah’a şükür idare ediyoruz neyimiz eksik ki? Birikimimiz de var. Sen
düşünme bunları” Diyor ama…. Hayat böyle geçmez. Benim kendimi bir an önce
toparlamam lazım ama ne yapacağımı halen bilemiyordum. Sonunda anlattım anneme
ve babama açıkça düşüncelerimi. Tamam dediler. Hemen akrabamız olan emlakçıya
veririz evi satarız, taşınırız dediler. Sanki üstümden büyük bir yük kalktı. Üç
aydır buradayız neden daha önce oturup konuşmadım ki onlarla. Sadece kendimi
yedim bitirdim. Ama artık huzurla o uçağa bineceğim. Yeni bir sayfa açacağım
için çok mutlu ve umutluyum.
İstanbul…
Evdeyiz ama burası sanki on
senedir oturduğumuz ev değilmiş gibi. Belki de artık burayı satıp taşınacağız
fikrine alışmak için öyle düşünmek istiyorum. Aslında düne kadar işime dönmeyi
düşünmüştüm. Ancak sonradan bunun doğru olmayacağına karar verdim. Yarın
erkenden gidip istifamı vereceğim. Yeni iş bulmak atık bu kadar tecrübemden
sonra zor olmayacak diye düşünüyorum.
İşten istifa etmem, evi satıp
başka semte taşınmamız ve yeni işime başlamam için geçen süre tam on sekiz
günümü aldı. Nasıl bu kadar kısa sürede hepsini hallettim bende şaşırdım ama
oldu işte. Birikimimizi de üstüne koyarak daha geniş dubleks bir eve taşındık.
Annemin sürekli şikayet ettiği eski koltukları da değiştirmiş onun yüzünü de güldürmüştüm.
Babam da hep bir araba alma zamanımız geldi der dururdu. Onu da yaptım. İkinci
el ama olsun iyi fiyata aldım. Benim eski işim evimize yakın diye bu güne kadar
ihtiyaç duymamıştım. Ama dedim ya değişim her anlamda olmalıydı ki; geçmişi
unutup yeniden ayağa kalkabileyim.
Öylede oldu. Hepimiz çok
mutluyduk. Eski arkadaşlarımı özlüyordum. Ortamımızı, sohbetlerimizi her
şeyi…Ama yapamazdım. Onlarla yeniden karşılaşmaya hazır değildim. O geceyi
tekrar tekrar konuşmak istemiyordum. Artık kendime yeni hayat çizmeliydim.
Yeni işim yine sigorta üzerine
idi. En azından bildiğim sektör olduğu için kabullenmem, ısınmam daha kolay olur
diye düşünüp öyle tercih etmiştim. İki ay sonra da şef oldum. Buda tabii hem
sorumluluğumun hem de maaşımın artması anlamına geliyordu.
O gün hafta başı olması sebebiyle
içerde o kadar çok müşteri vardı ki, personel bir oraya bir buraya koşturuyordu.
Bir ara elektrik kesintisinden bilgisayarlarda bir problem oluştu. Hiç kimse
işlem yapamıyordu. Sanki bu da çalışanlardan kaynaklanmış gibi müşteriler
sürekli personellerle tartışıyorlardı. Sakinleştirmek, gerektiğinde de müdahale
etmek için masaların aralarında gezmeye başladım. İçlerinden biri “Bakın yüzümde
ki bu yara izini görüyor musun? İşte bu kaza sonucunda oldu ve halen paramı
alamadım. Şimdi birde bana işlem yapamıyorum diyorsunuz ” diyordu. Kadının sesi
o kadar tanıdık gelmişti ki. Dondum kaldım ama sesin geldiği tarafa dönüp
bakamadım bile. Adım atmak istedim ama sanki ayağımda yere çivilenmişti. O ses…
O ses… O gece orada bulunan kadının sesiydi. “Yapmayın! Bırakın bizi!” diye
yalvaran kadının sesiydi. Buraya neden gelmişti..?