8 Ağustos 2017 Salı

4..BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...





Üç ay sonra…

Yarın aldığım ücretsiz iznim doluyor. Bavulumu topluyorum. Üç saat sonra da uçağım kalkacak. Artık eve İstanbul’a dönme zamanım geldi ama korkuyorum. Kendimi suçlu hissediyorum. Hiçbir faydam olmadı diye. Kadının hayatı bitti. Dosyası faili meçhul olarak raflara kaldırıldı bile. Ya o caniler beni arıyorlarsa. Çünkü üç aydır bulunamadılar. Yani halen aramızda geziyorlar. Yüzlerini hatırlamadığım için tedirginim ama onlar bunu bilmiyor ki. Sonuçta hepsi beni gördü. Yazlıkta bile herkesten uzak durmaya çalıştım. Resmen içime kapandım. Annem bana baktıkça eriyor farkındayım. Ona iyiyim diyorum, ama aslında iyi değilim. Annem babam ve kardeşim yanımdalar. Ama ya İstanbul’a dönünce ne olacak. İşe dönmek zorundayım. Okul açılacak kardeşim okula gidecek. Annem babam çarşıya, pazara gidecekler. Ben her an onlar için tedirgin olacağım. Böylede yaşanmaz ki; Evi satıp başka yere taşınmalı. Babamın emekli maaşıyla da olmuyor. “Sen üzülme oğlum. Allah’a şükür idare ediyoruz neyimiz eksik ki? Birikimimiz de var. Sen düşünme bunları” Diyor ama…. Hayat böyle geçmez. Benim kendimi bir an önce toparlamam lazım ama ne yapacağımı halen bilemiyordum. Sonunda anlattım anneme ve babama açıkça düşüncelerimi. Tamam dediler. Hemen akrabamız olan emlakçıya veririz evi satarız, taşınırız dediler. Sanki üstümden büyük bir yük kalktı. Üç aydır buradayız neden daha önce oturup konuşmadım ki onlarla. Sadece kendimi yedim bitirdim. Ama artık huzurla o uçağa bineceğim. Yeni bir sayfa açacağım için çok mutlu ve umutluyum.
İstanbul…
Evdeyiz ama burası sanki on senedir oturduğumuz ev değilmiş gibi. Belki de artık burayı satıp taşınacağız fikrine alışmak için öyle düşünmek istiyorum. Aslında düne kadar işime dönmeyi düşünmüştüm. Ancak sonradan bunun doğru olmayacağına karar verdim. Yarın erkenden gidip istifamı vereceğim. Yeni iş bulmak atık bu kadar tecrübemden sonra zor olmayacak diye düşünüyorum.
İşten istifa etmem, evi satıp başka semte taşınmamız ve yeni işime başlamam için geçen süre tam on sekiz günümü aldı. Nasıl bu kadar kısa sürede hepsini hallettim bende şaşırdım ama oldu işte. Birikimimizi de üstüne koyarak daha geniş dubleks bir eve taşındık. Annemin sürekli şikayet ettiği eski koltukları da değiştirmiş onun yüzünü de güldürmüştüm. Babam da hep bir araba alma zamanımız geldi der dururdu. Onu da yaptım. İkinci el ama olsun iyi fiyata aldım. Benim eski işim evimize yakın diye bu güne kadar ihtiyaç duymamıştım. Ama dedim ya değişim her anlamda olmalıydı ki; geçmişi unutup yeniden ayağa kalkabileyim.
Öylede oldu. Hepimiz çok mutluyduk. Eski arkadaşlarımı özlüyordum. Ortamımızı, sohbetlerimizi her şeyi…Ama yapamazdım. Onlarla yeniden karşılaşmaya hazır değildim. O geceyi tekrar tekrar konuşmak istemiyordum. Artık kendime yeni hayat çizmeliydim.
Yeni işim yine sigorta üzerine idi. En azından bildiğim sektör olduğu için kabullenmem, ısınmam daha kolay olur diye düşünüp öyle tercih etmiştim. İki ay sonra da şef oldum. Buda tabii hem sorumluluğumun hem de maaşımın artması anlamına geliyordu.
O gün hafta başı olması sebebiyle içerde o kadar çok müşteri vardı ki, personel bir oraya bir buraya koşturuyordu. Bir ara elektrik kesintisinden bilgisayarlarda bir problem oluştu. Hiç kimse işlem yapamıyordu. Sanki bu da çalışanlardan kaynaklanmış gibi müşteriler sürekli personellerle tartışıyorlardı. Sakinleştirmek, gerektiğinde de müdahale etmek için masaların aralarında gezmeye başladım. İçlerinden biri “Bakın yüzümde ki bu yara izini görüyor musun? İşte bu kaza sonucunda oldu ve halen paramı alamadım. Şimdi birde bana işlem yapamıyorum diyorsunuz ” diyordu. Kadının sesi o kadar tanıdık gelmişti ki. Dondum kaldım ama sesin geldiği tarafa dönüp bakamadım bile. Adım atmak istedim ama sanki ayağımda yere çivilenmişti. O ses… O ses… O gece orada bulunan kadının sesiydi. “Yapmayın! Bırakın bizi!” diye yalvaran kadının sesiydi. Buraya neden gelmişti..?