CİLVELİ HEP
AYNI (Verda )
O dönemlerde en büyük destekçim
Hakanla Caner olmuştu ama kendimde değildim sanki. Cilveliyi görmediğim
zamanlarda biraz olsun unutmaya yüz tutmuş hislerim beni yeniden çağırdığında
tekrar alevleniyordu. Her ona dönüşüm hem yenilgi hem de zafer gibi geliyordu.
Her dönüşümde daha da çok bağlanıyor. Her ayrılıkta daha çok bunalıma
giriyordum. Bana sonra git dediğinde de sanki uçurumdan düşüp yere çakılıyor acı
çekiyordum.
Buda yetmez gibi şimdi de ben
yokken kafayı çiçekleri gönderen meçhul adama takmıştım. Uykusuz günler bir de
bunun için başlamıştı. Ne yapıp edip çğrenmeliydim çiçekleri kimin
gönderdiğini. Sadece merak etmiyor aynı zamanda kinde besliyordum hiç
tanımadığım birine. Cilceli’ye ne demeli? Ben ölüp dirilirken günden güne
erirken nasıl oluyordu da başkasından gelen çiçeği kabul edebiliyordu. Tanıdığım
Cilveli zaten çiçekle de yetinmezdi ki eve de alıyordur o…..çocuğunu… Sonra da hiçbir
şey olmamış gibi beni çok sevdiğini söyleyebiliyordu. İyice gözüm açıldı artık
alet olmayacağım oyunlarına diyordu dilim. Peki ya kalbim? Etraf da biliyordu
bizi dedim ya rahat rahat girip çıkıyordum evine. Hem kim bizi bile bile, daha
biz yeni yeni ayrılmışken hemen göz koymuştu?
Artık daha da çok içiyordu. Bu
düşünceler beni çıldırtıyordu. Hazmedemiyordum. Bizim çocuklarla dertleşip
dertleşip kafayı buluyordum.
Bir gün Cilveli'nin oradan
geçerken yine gördüm çiçekçi çırağını. Kıskandım acı içinde seyrettim onun o
çiçekleri alışını. Ertesi gün yine gittim evinin oraya başladım evi
gözetlemeye. Aklıma onu görüp ilk vurulduğum zamanlar geldi o zamanda böyle
dikilirdim sabahtan akşama kadar evinin önüne. Ama şimdi onu başkasıyla olduğunu
düşünüyor kahroluyordum.
O gün çırağı sıkıştırdım bunu kim gönderiyor
söyle diye, bilmiyorum abi dedi. Telefonla veriyorlar siparişi. Nasıl sıkmışsam
ümüğünü korkudan titriyordu. Tamam dedim not mot bir şey yok mu? Sadece güzel
sözler, ama isim falan yok...
Yani tıpkı benim yaptığım gibi…