15.BÖLÜM
Yeni ailem…
O gün yine bütün işimi yapmış
lokantanın bahçesindeki sandalyede oturmuş ders çalışıyordum. Tam lokantanın
karşısında 8,9 yaşlarında bir kız görmüştüm, orta yaşlı bir adam kendisine
laflarıyla taciz ediyor kızda ondan kurtulmaya çalışıyordu. Kan beynime sıçradı
resmen. Yerimden nasıl fırladım o küçük kızı nasıl sahiplenip adama nasıl bir
tekme attım hiç farkında değilim. Bir anda kavga büyüdü. Üç beş kişi daha
karıştı. Küçük kız ağlamaya başladı. Onu sakinleştirmek için hemen kucağıma
aldım. Sonra bir de ne göreyim? O küçük kız benim kucağımdan inip bizim
patronun kucağına atılmaz mı? Meğer o minik bizim patron Ali abinin kızıymış.
Nereden bilirdim ki? Daha önce hiç karşılaşmamıştık ki! İşte o gün her şey o
kadar değişmişti ki! Artık burada çalışan bir garson kız değil de sanki
patronun kızı, yeğeni yakınıymışım gibi muamele görüyordum. Çevrede ki esnaf
arasında da sokağın delikanlı kızı seçilmiştim. Hatta bazen bana “Aman ha!
Kızımızla ters düşmeyelim dayak yeriz” diye takılırlardı. İşte Ali abi bu olaydan sonra sen benim
kızımsın demişti gerçekte de öyle davranmıştı. Benim ailem gibi olmuşlardı. Eşi
Sezgin abla da dünya tatlısı biriydi. Dünya da iyi insanların var olduğunu
onlar sayesinde öğrenmiştim.
Benim lokanta da her gün istediğim
yemekten yeme hakkım vardı. Hepsini bitiremeyeceğim abi bir mahsuru yoksa
yiyemediğimi bir kaba koysam da sonra yesem olur mu demiştim. Burada pişen her
şeyde senin hakkın var kızım. Zaten yaptığın o değişik mezelere de bayılıyor
müşteriler. Gözünde hiçbir şey kalmasın ne istiyorsan ye, yemezsen o zaman
kızarım, abilik hakkım varsa helal etmem demişti. Halbuki ben yemeğimin
yarısını o kaplara koyarak Mihriban’a götürüyordum. Onsuz boğazımdan hiçbir şey
geçmiyordu ki. Mihriban bana çok kızıyordu. Her gün yorulmuyor musun? Bunları
bana taşımaktan diyordu. Nasıl yorulayım ki? Şu hayatta karşıma çıkan en güzel
insana az bile bu yaptıklarım. O elinde ki sihirli bir değnek ile bana dokunmuş
ve her şeyimle beni yeniden hayata döndürmüştü.