37.BÖLÜM
Annemin anlattıkları…
“Sen beni aramayınca bir terslik olduğunu
anladım zaten. Onun sana zarar verdiğini hatta kaybettiğimi düşündüm. Kahroldum
önce. Ama sonra dedim ki, kendimi toparlamalıyım ya başka bir şey olduysa?
Hemen Orhan abiye gittim anlattım her şeyi. Dedim ya sana eli kolu uzun biri
diye. Hemen Çağrı’nın şirketine birini soktu. Odasına dinleme cihazı koydurdu. Çağrı’nın
sekreterine Sinop’a bilet aldığını duyunca peşine birini taktı nereye gitti ne
yaptı adım adım izledi onu. Ama Sinop’ta ki eve girmesiyle çıkması bir olmuş.
Sonra bir yere gidip yemek yemiş. Yani öyle dikkat çeken bir şey yapmamış. O
arada tabii evi araştırıldı. Orada bir şey bulunamadı. Bizde bu arada burada ki
evine girdik. Amacım sana ait bir şey bulmaktı. Üst katları didik didik ettik.
Hırsızlık süsü verdik sonra. Her yeri dağıttık. Tek yer kalmıştı. Orada
aşağısı. Çok kötü olmuştum neredeyse bayılacaktım. Tam ümidimi yitirmiş
merdivenlerden çıkıyordum ki o tabloda yanan ışığı fark ettim. İşte, sonrası
malum seni kurtardık. Sana sordum oranın anahtarı var mı diye, var diye iki
kere üst üste ışığı yakıp söndürünce kapıyı açmak için her yere elledik.
Anahtarı odanın içinde mi neresinde, tablonun üzerinde mi diye sora sora buldum
yerini. Tabloda ki evin üzerinde ki zile basınca kapı kendiliğinden açıldı. O seni
bulduğumuz oda öyle bir sistemle yapılmış ki şayet odanın kapısı açıksa ve o
anda evin sokak kapısı açılırsa bu oda kendiliğinden otomatik olarak
kapanıyormuş. Bu savaş zamanında sığınak diye yapılmış. Aslında odanın içinde da
kapıyı açan bir düğme varmış ama sen bulamamışsın tabi. Ya da aramadın mı?”
Aradım hem de çok,
ama bulamadım anne. Kendimi kaybetmeye başlamıştım. Havasızlık, açlık, susuzluk
bir de en önemlisi öleceğim korkusu beni bitirmeye başlamıştı. Kapıya
yaklaşınca işte bir tek o ışığı fark ettim.