20 Mart 2018 Salı

SUS...!/37.BÖLÜM



37.BÖLÜM

Annemin anlattıkları…
 “Sen beni aramayınca bir terslik olduğunu anladım zaten. Onun sana zarar verdiğini hatta kaybettiğimi düşündüm. Kahroldum önce. Ama sonra dedim ki, kendimi toparlamalıyım ya başka bir şey olduysa? Hemen Orhan abiye gittim anlattım her şeyi. Dedim ya sana eli kolu uzun biri diye. Hemen Çağrı’nın şirketine birini soktu. Odasına dinleme cihazı koydurdu. Çağrı’nın sekreterine Sinop’a bilet aldığını duyunca peşine birini taktı nereye gitti ne yaptı adım adım izledi onu. Ama Sinop’ta ki eve girmesiyle çıkması bir olmuş. Sonra bir yere gidip yemek yemiş. Yani öyle dikkat çeken bir şey yapmamış. O arada tabii evi araştırıldı. Orada bir şey bulunamadı. Bizde bu arada burada ki evine girdik. Amacım sana ait bir şey bulmaktı. Üst katları didik didik ettik. Hırsızlık süsü verdik sonra. Her yeri dağıttık. Tek yer kalmıştı. Orada aşağısı. Çok kötü olmuştum neredeyse bayılacaktım. Tam ümidimi yitirmiş merdivenlerden çıkıyordum ki o tabloda yanan ışığı fark ettim. İşte, sonrası malum seni kurtardık. Sana sordum oranın anahtarı var mı diye, var diye iki kere üst üste ışığı yakıp söndürünce kapıyı açmak için her yere elledik. Anahtarı odanın içinde mi neresinde, tablonun üzerinde mi diye sora sora buldum yerini. Tabloda ki evin üzerinde ki zile basınca kapı kendiliğinden açıldı. O seni bulduğumuz oda öyle bir sistemle yapılmış ki şayet odanın kapısı açıksa ve o anda evin sokak kapısı açılırsa bu oda kendiliğinden otomatik olarak kapanıyormuş. Bu savaş zamanında sığınak diye yapılmış. Aslında odanın içinde da kapıyı açan bir düğme varmış ama sen bulamamışsın tabi. Ya da aramadın mı?”
Aradım hem de çok, ama bulamadım anne. Kendimi kaybetmeye başlamıştım. Havasızlık, açlık, susuzluk bir de en önemlisi öleceğim korkusu beni bitirmeye başlamıştı. Kapıya yaklaşınca işte bir tek o ışığı fark ettim.




SUS...!/36.BÖLÜM



36.BÖLÜM

Işıklı mesaj…

Annem birden ağlamasını kesmiş elleriyle deli gibi duvarlara vuruyordu. Birden yavrum sen misin bu ışıkları açık kapatan dedi. Bu soruyu kaçırmamam gerekiyordu. Hemen düğmenin başına geçip üst üste iki kere açıp söndürdüm. Sonra bağımı yine kapıya dayayıp ne yaptıklarına baktım. Şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı. Annem, “Bu nasıl olur. Bir daha soruyorum. Sen benim kızım mısın? Sen Seral misin? Cevabın evet ise iki kere ışığı aç, kapat!  Evet yaptım tam iki kere üst üste açıp kapattım. Annem hıçkırıklarla ağlıyordu. Bir yandan da bana soru sormaya devam ediyordu. Seral kızım bu odada mısın? Sen bizi duyuyor musun? Görüyor musun? Yaralı mısın…?
…Gözlerimi açtığımda sanki günlerdir uykusuzluğumu yenmiş sonra da çok güzel bir uyku çekmiş gibiydi. Başımı okşayan bir eli görüyordum ama kim olduğunu algılayamıyordum. Ta ki annemin Seral’im! Yavrum! Hoş geldin! Demesine kadar. Evet annem başımı okşuyor çok şükür kurtuldun yavrum diyordu.  İnanamamıştım. Kilitli bir odada kalmıştım aç susuz. Demek ki kurtulmuşum oradan.
Tam üç gündür hastanede uyuyormuşum. Vücudum açlık ve susuzluktan neredeyse iflas etmek üzereymiş. O yediğim üç krakerle bisküvi, iki şişe küçük şaşal su benim hayatımı kurtarmış. Annemle şu an hastaneden çıktık evimize gidiyoruz. Eve gidince tek tek anlatacağım sana dediği için soru sormuyorum. Halen çok korkuyorum. Şoku atlatmış değilim. Tekrar o anları hatırlamak istemiyorum belki de. Ama şu an evdeyiz kendimi güvende hissediyorum. Anneme sarılıyorum her an. Onun sıcaklığı bana güç veriyor. Artık hazırım anne anlat beni nasıl kurtardın?