İÇİMDE KALANLAR … ( Demili )
Ayten Abla elini ağzına kapatmış şaşkınlıkla bana bakıyordu. Durmadan “İnanmıyorum! Bu nasıl olur ya?” diyordu. Oldu abla işte diyebildim. Bana “Tamam sen burada biraz bekle ben şimdi geleceğim” demiş ve yanımdan uzaklaşmıştı. İçimden nereye gidiyor acaba bana ismi vermeyecek mi diye korkmaya başladım. Hayatımı kabusa çeviren beni kolumdan, bacağımdan eden ölümle burun buruna getiren kişiye bu kadar yaklaşmışken elimden kaçıramazdım. Bu kadına keşke doğruyu anlatmasaydım. Galiba acele ettim. Düşünüp başka çare mi arasaydım. Eğer bu fırsatı elimden kaçırırsam gece hastaneye bile girerim. Ah deli kafam ah… Hep böyle ani ve yanlış kararlar veriyorum derken, Ayten abla hadi gidelim. Bir saat izin yazdırdım kendime şu olayı bana iyice bir anlat bakalım deyince halen ümidimin olduğunu düşünüp içimden duaya devam ettim.
Oturduk hastanenin çay bahçesine. Ben acıktım buranın Ayvalık tostu güzeldir sana da söylüyorum demişti. Sabah ben de kahvaltı yapmadığım için itiraz etmedim. Bir yandan çayımızı içtik bir yandan da ben olayın en başından anlatmaya başladım. Aslında olayları anlattıkça ne de büyük bir felaket yaşadığımı bir kez daha anlamıştım. Bugüne kadar içimde kalan duygularım ortaya çıkmıştı. Kendimin bile, kendimden sakladığı yüzleşmediğim duygularım…
Daha fazla dayanamayıp hastane, çay bahçesi demeden bıraktım gözyaşlarımı. İlk kez ağlıyordum o günden sonra. Erkek adam ağlamaz derler ya boş sözmüş valla hem de hayatımda hiç ağlamadığım kadar ağlamıştım. Neyse ki hastanedeyiz. Bana bakanların kesin bir yakını ölmüş diye düşündüklerini anlayabiliyordum. Ben de içimden onlara biri ölmedi resmen ben kendim öldüm diyordum. Kendim… Karanlıktan, asansörden yalnız kalmaktan korkar olmuştum.
Önceden evimizin arkasında ki bahçeye gider bahçe ile uğraşırdım. Şimdi oraya giderken bile tedirgin olduğumu fark ettim. Mezara diri diri gömülmek ne demek nasıl anlatılır ki o duygu? Ayağım kırık kolum kırık, kıpırdayamıyorum, tek elle telefonu çevir, annem telefonu açmasa, onun ya da benim şarjım bitse o mezarda ölüp gideceğim. Ve bir daha bulunamayacağım. Annem bana yaşadığı sürece ne olduğunu bilemeyecek. Onun için de ne kadar zor olacaktı. Ya beni orada bırakan şerefsizlere ne dersin abla? İnsan hayvana bile çarpıyor da veterinere götürüyor kurtarmak için. Onlar beni hastaneye götürmek yerine birde mezara koyup üstümü örttüler. Yani öldüğümü falan mı sandılar? Hiç mi yaşayıp yaşamadığıma bakmadılar? İşte Ayten Abla bunları onlara sormam lazım. Anlıyor musun beni? Ben günlerce internette doğum lekesi arıyordum. Şimdi anlıyorum ki benim aradığım doğum lekesi değilmiş. Şimdi Abla her şeyi anlattım sana. Verecek misin bana o ismi? Edecek misin yardım?
“Anlattıkların gerçekten çok korkunç! Emin değilsin ki o çarpanların o gün bize keneyi çıkarttırmak için gelen kadının olduğuna. Farz et ki kadını buldun. Ne yapacaksın en önemlisi bu? Yani polise mi gideceksin? Şimdi sana açık söyleyeyim. Bu sıradan bir olay değil başımın belaya girmesini istemem. Eğer aradığın kişi çıkarsa bunlar tehlikeli insanlar. Polis sana demeyecek mi bu isme nasıl ulaştın diye. Sende beni söylersen ben işimi kaybedebilirim. Kusura bakma ama sana nasıl güveneceğim? Çünkü polis mutlaka soracak sana bunu. Bana kalırsa ben bu ismi sana vermeyeyim. Bak Burak en iyisi sen ablam direk polise git. Anlat onlara. Onlar kendileri alsınlar bu ismi. Hiç riske girme beni de riske atma. Ne olur kusura bakma ama yapamayacağım.”
Yıkılmıştım. O kadar emindim ki Ayten Abla’nın bana yardım edeceğinden hem de o anlattıklarımdan sonra. Ama olmadı. Şimdi bu anlattıklarımdan sonra Ayten Abla’nın daha uyanık ve tetikte olacağını düşünmüş ve iyice karamsarlığa kapılmıştım.