GERÇEK…
Kemal’in bugüne kadar yaptıklarını
düşünmekten o kadar yorulmuştum ki; başım ağrıdan çatlayacak duruma gelmişti. Sonrasını
hatırlamıyorum. Korkuyla kan ter içinde uyandım. Korkudan yatağın içinde
oturmuş gördüklerimi birleştirmeye çalışıyordu. Kemal sesime uyanmış bana doğru
bakıyordu. Göz göze geldik neredeyse korkudan bayılacaktım. Çünkü rüyamda onu
görmüştüm…
Benim bazı şeyleri hatırladığımı anlayacak
diye, kötü bir rüya gördüm ama şimdi geçti merak etme, seni de uyandırdım
kusura bakma diyerek onun iyice ikna olmasını sağladığım gibi hatta bana
sarılmasına dahi izin vermiştim. Ama ilerleyen saatlerde gözümü bir saniye dahi
kırpmamıştım. Sabah o işe giderken de sesimi çıkartmamış uyuyor numarası
yapmıştım. Onun evden gitmesini bekledim. Hemen oğlumu alıp aşağıya indim.
Öğrendiklerimi bir an evvel Emine Hanım’la paylaşmak istiyordum. Ona
güvenebileceğimi biliyordum. Gördüğüm rüya sonucunda kaybolan hafızam yerine
gelmişti. Bir yandan ağlıyor bir yandan da anlatıyordum;
Okuldan eve geldiğim o gün. Kapıyı
açıp içeriye girerken birden arkamdan beni itip eve girdi. Kurtulmak için
yukarıya kaçtım. Yakaladı beni. Benim olacaksın dedi. Tecavüze edecekti. Yapma
ne olur dedim. Dinlemedi. Komedinin üzerinde duran çerçeveye uzandım kafasına
tüm gücümle vurdum. O acıyla beni bıraktı. Bende aşağıya doğru kaçmaya
başladım. Aman Allah’ım! Hatırlıyorum beni itti. Merdivenlerden aşağıya
yuvarlandım. Kafamı tırabzanlara çarptım kanıyordu. Ona baktım kanı görünce
korktu sanırım kapıya doğru kaçmaya başladı. O gidince son bir hamle ile
telefonumu aldım. Salondaki koltuklara uzandım çünkü başım dönüyordu. Koltuk
kan olmuştu. Şimdi anlıyorum bu koltukları değişmiştir. Burada açık yeşil
renkte koltuklarım vardı. O yüzden bana siyah koltuk tuhaf gelmişti.
Sonra son aramayı çevirdim. Şermin
çıktı telefona. Yetiş beni öldürecek dediğimi hatırlıyorum. Ama gerisi yok.
Demek ki Şermin bana bakmaya geldi. Onu da öldürmüş. Sonra da sokağa bırakmış.
Zaten benim hastaneye yoğun bakıma kaldırıldığım gün o da hayatını kaybetmiş.
Canım arkadaşım beni kurtarmaya gelmiş ama canından olmuş.
En kötüsü ne biliyor musun Emine
Hanım? Ben onu kocam sandım. Bu adamla aylarca aynı evde evcilik oynadım. O
Kemal gibi saçlarını tarıyor, onun gibi giyiniyor, onun kokusundan kullanıyor
ben anlayamadım. Çünkü o Kemal değil. Benim kazada hafızamı yitirmemi kullandı.
Ve Kemal’in yerine geçti. Ondan iğreniyorum. Kendimden de…
“Siz ne diyorsunuz Sumru Hanım.
Yani bu adam…” Evet, Emine Hanım. İnanın bana, bu adam benim kocam Kemal değil.
Her şeyi hatırlıyorum. Adı Kerem. Kemal’in arkadaşı. Peki, Kemal nerede…?
Allah’ım ne olur onunda başına bir şey getirmemiş olsun. Yaşayamam...
“Kötü şeyler düşünmeyin Sumru
Hanım. Sizin ne suçunuz var ki sizin hafızanız yerinde değildi ki. Bence hemen
polise haber vermeliyiz. Bu adam çok tehlikeli. Aylarca ne büyük bir tehlikenin
içinde kalmışız. Hele Sezgin. Yavrucak ya ona zarar verseydi” deyince birden
dün çekmecesinde gördüklerim aklıma geldi ve anlattım o da birden, Sumru Hanım
bulduk işte cevabı. Bence Kemal Bey yaşıyor yani kocanız. O resimleri neden
çeksin saklasın ki. Sonra her gün saat ona doğru bir yere gidiyor. Belki de
onun yanına gidiyordur. Ne bileyim bu çektiği sakladığı fotoğrafları ona
gösteriyordur. Acaba düşmanlık mı besliyordu size ya da Kemal Beye?
Bilemiyorum Emine Hanım. Şu an tek
isteğim Kemal’in yaşıyor olması. Bu şüphe ile yaşayamam. Öğrenmemin tek yolu
var. Onu takip etmek. Bulduğumda Kerem’e kendi ellerimle cezasını vereceğim.
Yarın Emine Hanım bende onun arkasından çıkacağım. Oğlum size emanet. Takip
edeceğim. Belki ne bileyim beni Kemal’e götürür. Yalnız bu durumu hissetmemesi
lazım. Yani her zaman ki gibi davranacağız. Anlaştık mı…?