14.BÖLÜM
Ben bir Kraliçeyim…
Mihriban bir ay öncesine kadar bir
kız arkadaşıyla beraber kalıyormuş ama kız okulunu bitirip memleketine dönünce
o da yalnız kalmış. Ama masrafları paylaşmak adına iyi ve güvenebileceği bir ev
arkadaşı arıyormuş. Eee kısmetimde varmış ve ben tuttum. Kirası altıyüz liraydı.
Yarı yarıya paylaşacaktım. Onun dışında ki tüm masrafları da tabii. Öyle sıcak
öyle doğal biriydi ki hemen kanım kaynamıştı. O da beni sevmiş ve kabul
etmişti. Çünkü daha eve ilk adım attığım andan itibaren ona dürüst olmuş her
şeyi eksiksiz anlatmıştım. Beni gözyaşları içinde dinlemişti. Ben buyum dedim
ona. Yıllarca bu bana biçilen hayata boyun eğdim ama artık kendim için yaşamak
istiyorum hem de insanca dedim. Takdir etti beni. Tamam dedi. Sana bir işte
buluruz. Okula da kayıt için araştırma yaparız dışardan liseyi nasıl
okuyacaksın bakarız ben de sana elimden geleni yaparım dedi. Yaptı da. Sanki
senelerdir arkadaşmışız gibi ya da yeğeni ya da kardeşiymişim gibi davrandı
bana. Önce boşanma davası açmama yardımcı oldu. Kısa bir süre sonunda boşanma
gerçekleşti ve ben boşandım. Mutluluğumu tarif etmeme kelimeler yetmeyecekti.
Şimdi kendimi daha da özgür hissediyordum. Ama yapacaklarım daha bitmemişti.
Mahkemeye adımın ve soyadımın değiştirilmesi için müracaat ettim. Çünkü ne
ailemin ne de ayrıldığım o gava.. beni bulmasını istiyordum. Bana Çilem dendikçe çektiğim çileler aklıma
tekrar tekrar geliyordu. Can güvenliğim yok dedim adımı istemiyorum yeni bir
hayata başlamak istiyorum beni kurtarın dedim. Nihayet bunu da başardım ve Ece
Yılmaz adını aldım. Birkaç gün Mihriban ile düşündük acaba hangi ismi alsam
diye. Sonunda kendimi artık bir kraliçe gibi görmek, hissetmek istiyorum o
yüzden Ece olsun demiştim. Yılmaz soyadını da bana Mihriban uygun görmüştü bundan
sonra ki hayatın boyunca hiçbir şeyden yılma diye.
Evet, artık ben Ece Yılmaz
olmuştum. Ben yirmi yaşında idim o ise yirmi iki. O üniversite üçüncü sınıfa
geçtiğinde ben de liseyi açıktan bitirdim. O da öğretmenlik okuyordu. Akşam
okula gidiyordum gündüzleri işe. Tam üç senedir bir lokanta da garson olarak
çalışıyorum. Patronum tam bir baba gibi davranıyor bana. Tabii babalığın nasıl
olduğunu ilk ondan görmüş öğrenmiştim. İlk zamanlar öyle sıradan davrandı bana.
Ben işimi yapıyor işim olmadığında da bir köşeye çekilip kitabımı açıp ders
çalışıyordum. Ta ki o güne kadar…