17.BÖLÜM
Beklenen gün…
Ali abi, gideceğimiz okulu ben
biliyorum kızım biraz erken çıkalım yol hali ne olur ne olmaz dediği için
erkenden kalkıp Mihriban ile hazırlanmış onları bekliyorduk. Asında Sezgin abla
ile kızları Sezi ye kıyamadığım için, siz sabah sabah yorulmasanız demiştim ama
“Böyle mutlu bir günde insan kızını yalnız bırakır mı? Evde meraktan
çatlayacağıma okulun bahçesinde seni bekler duamızı okuruz. Bırak bu gururu
bizde yaşayalım kızım” deyince gözyaşlarıma engel olamamış dediğime de
gerçekten pişman olmuştum. Çünkü gün değil hafta değil tam üç buçuk yıldır bana
o ailenin bir parçası olduğumu bir an bile unutturmamışlardı. Şimdi onların da
hakkıydı benimle o anı yaşamak. Hele sonuçlar açıklanıp da istediğim hukuk
fakültesini kazandığımı öğrendiklerinde benimle hıçkırıklarla ağlamalarını
ömrümce unutamam.
Artık ben bir hukuk öğrencisiydim.
Okuluma devam mecburiyetim olduğu için benim yerime birini alın abi işi
aksatıyorum ya da maaşımı yarım verin dediğimde “Bizim gözümüzün önünde ol ki
ablan ile içimiz rahat etsin. Bu okul burada bitecek. Okul çıkışında uğrarsın.
Dersini aksatmayacak şeklide ertesi günün yemeği için yardım edersin ustaya.
Senden çok iş bekleyen yok. Bana kalsa hiç gelme, maaşın baki diyorum ama sen
gurur yapıyorsun. Sen burada çalışan değilsin anla şunu artık yani işe girdiğin
ilk bir ay belki çalışanımız oldun ama sonrası benim ve ablanın kız kardeşi
oldun. İkimizin de kardeşi yoktu o duyguyu senle tattık. Allah’a şükür
işlerimiz iyi. Başka garsonumuz da var zaten” deyip bana söz hakkı
bırakmamıştı. Aynı şeyleri Mihriban da defalarca söylemişti. Biz kardeşiz.
Zorlandığın an işi bırak benim okul bitti çalışıyorum da artık biliyorsun. Sen
derslerine çalış yeter ki diyordu. Dinledim sözlerini hiç zorlanmadım. Hem de
hiç. Dile kolay tam sekiz yıl olmuştu buraya geleli. İki buçuk sene dışardan
liseyi bitirmek ardından dört yıl üniversite bir yılda staj derken bunca yıl
geçmişti.