TAKİP…
Ertesi gün pazardı. O yine saat ona
doğru hazırlanmış evden çıkmıştı. Bunu Emine Hanım’la daha önceden konuştuğumuz
için oğlumu da ona emanet etmiş ve arkasından bende çıkmıştım. Yolda bulduğum
ilk taksiye atladım ve onu gözden kaybetmemesini istedim. Yolda bir marketin
önünde durdu. Bir şeyler aldı poşetleri de bagaja koydu. Sonra yola devam etti.
Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra tek katlı müstakil bir evin önünde
durdu. Aldığı poşetlerle eve doğru ilerledi. Ben de taksiye ilerde beni
beklemesini söyledim. Korkudan bayılacaktım ama bunu da yapmam lazımdı.
Sessizce bahçeye girdim. O içeriye girdi kapıyı içeriden kilitledi.
Pencerelerde perdeler kapalıydı. Ama bir açık yer bulma umuduyla tüm pencereleri
gezmeye başladım. Salonda onu görebiliyordum. Biriyle bir şeyler konuşuyordu.
Sonra odadan çıktı. Bunu fırsat bilip pencereye daha ha yaklaştım.
Aman Allah’ım…Bu o! Bu Kemal!
Odanın içine hapishanelerdeki demir parmaklıklar gibi bir yer yaptırmış ve
Kemal’i de içine kapatmış. Allah’ım bu nasıl olur? Hıçkıra hıçkıra ağlamamak
için elimi ısırdım. Kemal’imi bir hayvan gibi iki kafese koymuş. İçinde yatak,
bir masa üzerinde küçük bir televizyon, banyo yapması için duşluk ve klozet. O kadar zayıflamış ki o kadar bitkin
görünüyor ki…Canım kocam, sevdiğim adam. Bunca ay seni hatırlayamadığım için
beni affet ne olur. Ama seni burada artık bir saniye bile bırakamam.
Biraz daha bekledim. Kerem önce marketten
aldığı yiyecekleri ona parmaklıktan uzattı. Sonra kapının kilidini açtı ve
dışarıya çıktı. O gider gitmez taksiciden yardım istedim. Önce çekindi ama
merak etme polise gideceğim bu benim kocam deyince yardım etmeyi kabul
etti. Kapı ile hiç uğraşmaya niyetim
yoktu. Elime geçirdiğim taş ile mutfak camını yerle bir ettim. Pencereden
içeriye girdik. Kemal adeta donup kalmıştı. İkimizde ağlamaya başlamıştık. Taksicide parmaklığın kapısını açmak için
evde bir şeyler arıyordu. Ben ise Kemal’in ellerini tutmuş ne olur bağışla
Kemal’im. Kaza geçirdim hafızam yerinde değildi. Onu sen sanıyordum dedim.
Kemal bir yandan ağlıyor ama bir yandan da benim dediklerimi anlamaya
çalışıyordu. Sadece bana “Bende sanmıştım ki!” Diyebildi.