Ertesi sabah,
Uyandığımda Kemal yanımda yoktu.
Başucumda bir buket çiçek ve üzerinde bir not duruyordu. “Bu sabah seninle
uyandığım için çok mutluyum. Seni çok seviyorum. Dışarıda ki işlerimi halledip
geleceğim. Masada senin kullanman için bir telefon bıraktım. İlk başa da
kendimi kaydettim. Ararsın beni. Öptüm” yazıyordu. Telefonu elime aldım.
Rehberinde iki kişinin ismi yazıyordu. Birincisi “YaşamaSebebim” diye
kaydedilmişti. Demek ki ben Kemal’e Yaşama sebebim diyordum. İkinci kayıt ise
Emine Hanım adına aitti. Demek ki kendi adıma ait bir telefonum yoktu. Ya da
kayıp mı olmuştu?
Salona geldiğimi duyan Emine Hanım
“Günaydın Sumru Hanım. Kahvaltınız hazır. Ama istediğiniz özel bir şey varsa
hemen hazırlarım” demişti. Başımda şu geçmeyen ağrı midemi de bulandırıyor. O
yüzden teşekkür ederim. Sofrada kiler çok güzel görünüyorlar diyebildim. Emine
Hanım gülümsemiş, o mide bulantıları sanırım bebekten geliyor deyince birden
hamile olduğumu tekrar hatırlamıştım. Nasıl yani ben anne mi olacaktım? Belki
başka şartlarda bu haberi almış olsam tepkim daha farklı olabilirdi. Ancak şu
yaşadığım kötü günlerden dolayı galiba pek fazla sevinememiştim. Kendimi bir an
suçlu gibi hissettim.
Derken kapı çalmış ve Kemal
gelmişti. Beni sofrada bir şeyler yerken görünce sevinmiş, bende Emine Hanım
bir çay içerim, eşime eşlik edeyim demiş ve sofraya oturmuştu. Bir yandan bir
şeyler yiyor bir yandan da bana okulda ki günlerimizden bahsediyordu. “Okuldaki
en güzel kızlardan biriydin. Ve seni etkilemek sonra da tavlamak için
yapmadığım şaklabanlıklar kalmadı. Aynı bölümde okuduğumuz için her gün
birbirimizi görüyorduk. Senin hayatta hiçbir akraban yok. Annen ile baban
seneler önce ölmüşler. Ama nerede yaşıyorlardı, nasıl ve ne zaman öldüklerini
anlatmadın. Yani bana öyle demiştin. Zaten o yüzden seninle sadece nikah
yaptık. Sen maddi durumu oldukça iyi olan bir kız arkadaşınla bir öğrenci
evinde kalıyordun. Ancak o arkadaşın bir gün ortadan kayboldu. Okulu da
bıraktı. Ailesi yurt dışında olduğu için belki onların yanına dönmüştür diye
söylemiştin bana. Hatta bir gün dönse bile ona öyle kırıldım ki habersizce gittiği
için asla konuşmam bile demiştin.”
Kemal bunları anlatırken sanki
başkasının hayatını dinliyor gibi gelmişti. İnsan anne ve babasının öldüğünü
dahi hatırlamaz mı? Ama hatırlamıyordum işte. Ama içim bir tuhaf olmuştu. Yani bu
hayatta hem öksüz hem yetim olma duygusunu bilenlerdenim. Kim bilir ne
zorluklar çekmişimdir. Annem ve babam öldülerse acaba beni kim büyüttü? Nerede ve
nasıl bir hayatım oldu? Kemal’i telefonuma Yaşama Sebebim diye kaydetmişim. Evlenmeden
önce hamile kalmışım. Peki neden ailem hakkımda bana daha fazla bilgi
veremiyor. Yani en yakınım o ise niye ona ailem hakkımda ona bilgi vermemiş
olayım ki. Acaba benim Kemal’den sakladığım şeyler mi var? Ben bunları
düşünürken Kemal anlatmaya devam ediyordu;
“Benim ailem yani annemle babam
Trabzon’un bir köyünde yaşıyorlar. İkna edemedim onları benimle yaşamaya. Çok
yaşlılar. Babamın ayakları tutmuyor, yatalak o yüzden yürüyemiyor. Ben Üniversiteyi
kazanınca İzmir’e geldim, iş ortamı falan derken oraya dönmeyi istemedim. Sen
iyileş onları da getireceğim. Seninle apar topar evlendiğimiz için
tanışamamıştınız. Neyse okulumuzun bitmesine yakın nihayet sana açıldım. Sende
bana karşı hislerinin olduğunu söyleyince sevgili olduk. Ve sen hamile kaldın.
Bizde hemen evlendik...O sabah…”