30 Ağustos 2017 Çarşamba

ŞÜPHE/9.BÖLÜM


SEN BENİMSİN…

Gece yine o anlam veremediğim kabuslarla ter içinde uyanmıştım. Kemal’e baktım yatakta yoktu. Üzerime sabalığımı alıp ona bakmaya gittim. Aşağıdadır diye düşündüğüm için tam merdivenlerden inmeye hazırlanırken bebek odasından seslerin geldiğini duydum. Yavaşça oraya doğru yöneldim. Kapı aralıktı. Kemal içerde karyolanın başında durmuş sanki orada bebek varmış gibi kendi kendine konuşuyordu. Bir sürü şey söylüyordu ama çoğunu anlayamamıştım. Sadece son söylediğini duymuştum. “Sen benimsin! Sen benimsin!” 
Anlam verememiştim. Zaten Kemal’in bebekle ilgili takındığı tavırlar son derece beni şaşırtmaya başlamıştı. Yavaşça yatağıma geri döndüm. Onu beklemeye başladım. Ama tam bir saat o odada kalmıştı. Ayak seslerini duyunca gözlerimi kapatıp uyuyor numarası yaptım. Ama uzun bir süre de Kemal’in son günlerde yaptıklarını düşünmüş ve uyuyamamıştım. Bundan da son derece tedirgin olmuştum.
Sabah uyandığımda Kemal yoktu. Her gün yaptığı gibi “Seni seviyorum karıcığım işlerimi halledip geleceğim” yazılı notunu bırakıp gitmişti. Bana bir ara, büyük bir evin dekorasyon işini aldığını sık sık da oraya gittiğini söylemişti. Bazen de evde odasında çizimleri ile uğraşıyordu. Ben eve geldiğimden beri çizimlerimi yapmak için kullandığım odaya hiç girmemiştim. Ama artık kendimle ilgili bazı şeyleri hatırlamam gerektiğini düşünerek günlerdir kapalı olan odama girdim.
Her şey o kadar düzenli idi ki şaşırmıştım. Kemal ben hastanede olduğum sürede bir kez dahi odama girmediğini söylemişti. Masamın üzerinde ki kalemler, cetveller kağıtlar her şey bir simetri içinde idi. Ancak takıntısı olan biri bu kadar simetriğe önem verebilirdi. Kendimle ilgili acaba ben bu kadar düzenli miymişim diye düşünmeye başlamıştım. Masadaki çekmecede ki kağıtları karıştırmaya başladım. Bir sürü yapılmış çizimler vardı. Hepsinin altında da benim adım yazılı idi. Bunları ben çizmiş isem kendimle ilgili son derece ilginç bir fikre sahip olmuştum. Demek ki ben son derece renkli şeylerden hoşlanıyordum. Sonra birden aşağıda ki koltuk takımı, konsolu gözümün önüne getirdim. Madem bu kadar canlı renkleri seven biriyim peki neden aşağıda ki koltuk ve mobilya da siyah rengi seçmiştim ki…?
Sonra kendi odamdan çıkıp Kemal’in çalışma odasına girdim kapısı daima kapalı duruyordu. İlk dikkatimi çeken onunda masasının benim ki gibi son derece düzenli olduğuydu. Hem de masamın üzerinde duran her şeyin yeri, duruşu benimkine tıpa tıp benziyordu. Bu bir tesadüf müydü?
Birden Kemal’in gece bebek odasında söylediği “Sen benimsin!” cümlesi aklıma gelmiş ve bu sözden çok etkilenmiştim. İnsan henüz doğmamış kendi bebeği için neden böyle bir şey söylerdi ki?

Bebek odasına girdiğimde gözlerime inanamamıştım. Bebeğimiz için aldığımız her şeyi Kemal yıkamış ve büyük bir özenle askılığa asmıştı. Hem de bildiğim kadarıyla hiçbir erkekten beklenmeyecek bir titizlikle. Bunu bana neden söylememiş ve tek başına yapmıştı. Bu oldukça canımı sıkmıştı. Odama dönüp onu aramaya karar verdim...