SEN BENİMSİN…
Gece yine o anlam veremediğim
kabuslarla ter içinde uyanmıştım. Kemal’e baktım yatakta yoktu. Üzerime
sabalığımı alıp ona bakmaya gittim. Aşağıdadır diye düşündüğüm için tam
merdivenlerden inmeye hazırlanırken bebek odasından seslerin geldiğini duydum.
Yavaşça oraya doğru yöneldim. Kapı aralıktı. Kemal içerde karyolanın başında
durmuş sanki orada bebek varmış gibi kendi kendine konuşuyordu. Bir sürü şey
söylüyordu ama çoğunu anlayamamıştım. Sadece son söylediğini duymuştum. “Sen
benimsin! Sen benimsin!”
Anlam verememiştim. Zaten Kemal’in
bebekle ilgili takındığı tavırlar son derece beni şaşırtmaya başlamıştı.
Yavaşça yatağıma geri döndüm. Onu beklemeye başladım. Ama tam bir saat o odada
kalmıştı. Ayak seslerini duyunca gözlerimi kapatıp uyuyor numarası yaptım. Ama
uzun bir süre de Kemal’in son günlerde yaptıklarını düşünmüş ve uyuyamamıştım.
Bundan da son derece tedirgin olmuştum.
Sabah uyandığımda Kemal yoktu. Her
gün yaptığı gibi “Seni seviyorum karıcığım işlerimi halledip geleceğim” yazılı
notunu bırakıp gitmişti. Bana bir ara, büyük bir evin dekorasyon işini aldığını
sık sık da oraya gittiğini söylemişti. Bazen de evde odasında çizimleri ile
uğraşıyordu. Ben eve geldiğimden beri çizimlerimi yapmak için kullandığım odaya
hiç girmemiştim. Ama artık kendimle ilgili bazı şeyleri hatırlamam gerektiğini
düşünerek günlerdir kapalı olan odama girdim.
Her şey o kadar düzenli idi ki
şaşırmıştım. Kemal ben hastanede olduğum sürede bir kez dahi odama girmediğini
söylemişti. Masamın üzerinde ki kalemler, cetveller kağıtlar her şey bir
simetri içinde idi. Ancak takıntısı olan biri bu kadar simetriğe önem
verebilirdi. Kendimle ilgili acaba ben bu kadar düzenli miymişim diye düşünmeye
başlamıştım. Masadaki çekmecede ki kağıtları karıştırmaya başladım. Bir sürü
yapılmış çizimler vardı. Hepsinin altında da benim adım yazılı idi. Bunları ben
çizmiş isem kendimle ilgili son derece ilginç bir fikre sahip olmuştum. Demek
ki ben son derece renkli şeylerden hoşlanıyordum. Sonra birden aşağıda ki
koltuk takımı, konsolu gözümün önüne getirdim. Madem bu kadar canlı renkleri
seven biriyim peki neden aşağıda ki koltuk ve mobilya da siyah rengi seçmiştim
ki…?
Sonra kendi odamdan çıkıp Kemal’in
çalışma odasına girdim kapısı daima kapalı duruyordu. İlk dikkatimi çeken
onunda masasının benim ki gibi son derece düzenli olduğuydu. Hem de masamın
üzerinde duran her şeyin yeri, duruşu benimkine tıpa tıp benziyordu. Bu bir
tesadüf müydü?
Birden Kemal’in gece bebek odasında
söylediği “Sen benimsin!” cümlesi aklıma gelmiş ve bu sözden çok etkilenmiştim.
İnsan henüz doğmamış kendi bebeği için neden böyle bir şey söylerdi ki?
Bebek odasına girdiğimde gözlerime
inanamamıştım. Bebeğimiz için aldığımız her şeyi Kemal yıkamış ve büyük bir
özenle askılığa asmıştı. Hem de bildiğim kadarıyla hiçbir erkekten
beklenmeyecek bir titizlikle. Bunu bana neden söylememiş ve tek başına
yapmıştı. Bu oldukça canımı sıkmıştı. Odama dönüp onu aramaya karar verdim...