30 Eylül 2017 Cumartesi

11.BÖLÜM/ CİLVELİ

HER KADIN ÇİÇEĞİ SEVER  ( Demili )

Bugüne kadar Caner benim için patronuna çaktırmadan çiçek artıklarından çok çiçek yapmıştı. Hepsi de işe yaramıştı kızları tavlamak için. Ama bu başka idi. Öyle artık martık istemem harbiden yap be, patron saymıyor ya her bir dalı dedim. Ben oraya gidene kadar gerçekten de yapmıştı en güzelinden bir buket. Üstüne de çiçekçilerin kız tavlama sanatı kitabında ki hazır şiirlerden birini seçip iliştirmiştik bile. “Sana dünyada ki hangi çiçeği alırsam alayım, seni gördükleri an kendilerinden utanır solarlar. Sen benim dünyada gördüğüm tek nadide çiçeksin…Burak”Daha önce bu notu başka bir kıza vermiştim de aşk sarhoşu olmuştu yani işe yaramıştı. Sıra bu çiçeği evine göndermeye gelmişti. Önce direndi götüremem patron görürse işimden olurum diye. Arkadaşlık bu günler için dedim zorladım. Aslında küçük bir çırak vardı o olsaydı onu yollayacaktı ama o da patronla diğer dükkâna gitmişti. Neyse küfrede küfrede gitti. Eğer patron gelirse vallada para ile yolladı derim alırım 30 liranı diye de tembih etmişti.Patronun g.. korkusundan koşa koşa gitmiş hemen de gelmişti. Hadi anlat dedim. “Ne olacak kapıyı çaldım. Kim gönderdi? dedi. İçinde notu var okuyunuz dedim. Bir şey demedi gülümsedi kapıyı kapattı.” Bu kadar mı yani? Başka bir şey demedi mi yani? “Demedi oğlum anlamıyor musun? Tamam tamam kızma sağ ol. Yarın yine yollarız.  “Ne! Yarın yine mi yollarız? Tamam ama bu sefer parasız olmaz. Hazırla parayı müşteri gibi.” Üfff tamam bakarız bir çaresine…Tam bir hafta her gün çiçek gitti evine hep başka şiir ve notlarla… Her kadın çiçeği sever bilirim de bu bir başka seviyordu sanki. Çünkü çiçeği alınca geçiyor balkona saatlerce bakıyor, okşuyor, seviyor. Bu da beni daha da ümitlendiriyordu. Yani en azından hemen çöpe atmadığına göre önemsiyor beni diyordum. Sonunda yakaladım yine pazar yolunda. Bu kadar çok mu beğeniyorsun beni dedi. Bende artık beğenme faslını geçtim yanıyorum vallahi senin için dedim. Nasıl dedim bende şaşırdım ama, resmen sanki o lafı bekliyor gibi sordu bende söyleyiverdim.Gel dedi akşam bana tanışalım. Gitmez miyim uçarak gittim. Hem de her gece. Artık varsa yoksa benim için Cilveli vardı. Birçok kişi görmüştü beni o eve girip çıkarken anneme yetiştirmişler. Annem kızdı dövündü ağıtlar yaktı. Ondan ayrılmam dedim, sonra da eve gitmez oldum. Artık Cilveli’de kalıyordum. Sana deli gibi aşığım sensiz olamam evlenelim demeye başladı. Ben de istiyordum onunla evlenmeyi ama annem sırf analık hakkımı helal etmem onunla evlenirsen, giderim buralardan izimi kaybettiririm sana dediği için bekliyordum. Birde iş meselesi vardı. Sonuçta artık bağ bahçe işlerinde anneme yardım etmediğim için param da yoktu. Yani düzgün bir işe girmem gerekiyordu. Cilveli’nin ayrıldığı adamdan çok para kalmıştı o yüzden paraya ihtiyacı yoktu. Onun özgüveni ve rahatlığı vardı. Ama bu bana zaman ilerledikçe sıkıntı vermeye başlamıştı. Uzun süre kendi bahçemizde çalıştığım için başkalarının emrinde çalışmak zoruma gidiyordu.  Ama bütün gün evde de oturmak da sıkmaya başlamıştı. Cilveli’nin tek başıma bir yere gitmeme izin vermemesi ne alınacağına ne yapılacağına hep onun karar veriyor olması, benim söylediklerimi duymazdan gelmesi beni iyice germişti.Bir gün bir konuda tartışıyorduk fikrimi söyledim şöyle yapalım dedim “Beş beş para mı kazanıyorsun da işime karışıyorsun, çiçekleri ne kadar sevdiğimi biliyorsun ama bana çiçek bile alacak paran yok!” Deyince beynimden vurulmuşa döndüm. Kaybolan onurum o sözle sanki geri gelmişti sanki. Ve ayrıldık. Ona inat hemen bir işe girdim. Çok zor günlerdi onsuz olmak. Pişman olacak beni arayacak diye bekledim. Ama yapmadı aramadı bile beni. Bir gün evinin önünden geçiyordum ki çiçekçi çırağının ona çiçek getirdiğini gördüm. Sıkıştırdım Caner’i söylemedi. Müşteri telefonla arayıp yollatıyor ne bileyim dedi geçiştirdi.            Sonra hiç beklemediğim bir anda mesaj attı bana sensiz yapamıyorum çok özledim diye. Çağırdı yine beni ayağına. Gittim koşa koşa. Ama sıkılınca yine koydu beni, kapının önüne koydu tıpkı eski oyuncak gibi. Ben de buna izin verdim. Ne annemi dinledim ne başkalarını. Herkesle kötü oldum. Zaten bombok olan hayatım daha da beter oldu. Ona yaranmak için annemden başkalarından habire paralar alıyor yerine de koyamıyordum. Benimle kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyordu. Şimdi hayatında ki o adamı merak ediyordum. Onu nasıl mahvedecek diye?



29 Eylül 2017 Cuma

10.BÖLÜM /CİLVELİ





FIRSAT (Verda )


O günden sonra fırsat kollamaya başladım. Evini sordum soruşturdum. Eee, küçük yer öğreniverdim tabi. Öğrenince de durmadım dikildim evinin karşısına sabahın köründe. Öğleden sonra çıktı evden önce göstermedim kendimi. Giyinmiş eteğini, sürmüş ojesini, rujunu çıkmış sokağa. Elinde de pazar arabası belli ki pazara gidiyor. Ben durur muyum? Koyuldum peşine, pazara geldik. Yaptı alışverişini bende peşinde tabi. Pazardakilerin içi gidiyor güzelliğine herkes onu izliyor. Ben arkasında ters ters bakıyorum onu izleyenlere fark edip çeviriyorlar kafalarını. O farkında değil ama sanki birlikte gelmişiz de ben sevgilisiymişim ya da kocasıymışım gibi millete atar yapıyorum. Bu düşünce beni yani onun kadar güzel, kadının benim olma fikri beni bayağı heyecanlandırmış çok hoşuma gitmişti. O an daha çok koydum kafaya. Tam pazardan çıkıyor, kaldırımdan çekemedi pazar arabasını çekiştirip duruyor. Koştum hemen aldım kucağıma koca arabayı geçiriverdim yoldan. Gözlerimin içine bakıp o koca gözleriyle gülümseyip kırıta kırıta sadece teşekkür etti. Tam konuşuruz diye düşünürken bana baka baka süzülüp gitti yanımdan. İçimden tamam dedim beğendi beni olur bu iş hadi oğlum durmak yok, an kollayacaksın bundan sonra.
Her gün evinin oralardayım dışarı çıkarsa, camdan bakarsa...Ekmeğe giderken peşindeyim, bakkala giderken peşindeyim, komşuya giderken...Gidip geliyorum peşinde. Her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor bir şekilde karşısına çıkıyorum. Göz göze geliyoruz yine bakıyor cilveli cilveli gözlerimin içine bakıp sonra dönüp gidiyor yine. İyice takıntı oldu bende. Başka kızlar olsa şimdiye ben uğraşmadan gelir kendileri konuşurlardı. Bu kız naza çekiyor diye iyice deli etti beni. Ah Cilveli ahh! Artık böyle olacak gibi değil. Daha büyük hareketler lazım. Ne yapsam diye kara kara düşünüyorum. Geceleri gözüme uyku girmiyor güzel yüzü, o gülüşü, o gözleri...Gözümün önünden bir an olsun gitmiyor...

            Eski bir apartmanın 2.katında oturuyor. Küçükte bir balkonu var evin. Balkonda çiçekler dolu. Camının önünde de küçük saksılarda renk renk çiçekler var. Bir gün yine ne yapsam diye düşünüp evi dikizlerken fark ettim bunları. Epeydir gelip gidiyorum hiç fark etmemişim bile onu düşünmekten. Aklıma bizim Caner geldi. Dedim kırk yılın başı bir işe yarasın şerefsiz. Aradım hemen, kardeşim ne yapıyorsun dükkânda mısın? “Dükkandayım kardeşim nerde olacağım ki başka, gelecek misin? Çay demleyim hemen. Valla geleceğim de önce sen beni bir dinle çayı üstüne keyif çayı içeriz. “Ne oldu kardeşim hayırdır?” Hayır kardeşim hayır. Sen şöyle en güzelinden büyük bir çiçek yap kardeşine buldum ben bu kızı nasıl tavlayacağımı...

28 Eylül 2017 Perşembe

9.BÖLÜM / CİLVELİ


BİZİM KASABA ( Demili )

26 yaşında oldukça yakışıklı bir delikanlıyım. Yani bunu ben söylemiyorum kasabada ki tüm kızlar öyle diyordu benim için. Kimi istesem ayarlardım. Annem de doğru dürüst birini bulda mürüvvetini göreyim diyordu. Ama şöyle beni yerime mıhlayacak biri çıkmamıştı daha önce karşıma. Annemin bulduklarını da ben beğenmiyordum. Babam öldükten sonra bahçede ki ekim biçim işleri annemle bana kaldı. Ben sevmiyorum tarlada çalışmayı. Ama mecburiyetten anneme yardım ediyorum. Hayvanlarımız var. Süt, yumurta, birçok sebze ve meyveden geçimimizi sağlıyoruz. Liseyi bitireli birkaç yıl oldu. Babamda ölünce üniversiteyi düşünemedim. Zaten o kafa var mıydı onu da bilmiyorum ama. En azından böyle söylemek yani babam öldükten sonra okuyamadım demek kolayıma gidiyor. Özellikle kızlara hava atarken iyi oluyor. Yani anneme sahip çıktım imajını yaratıyor. Ama gerçeği sadece benle annem biliyor. Yani babamın eceliyle ölmediğini bir kadın uğruna bizi terk ettiğini sonrada çıkan bir kavgada öldüğü gerçeğini.
Hakan ile Caner en iyi arkadaşlarım. Onlarla aynı lisede okuduk. Caner çiçekçide Hakan da araba tamirhanesinde çalışıyordu. Çalışıyordu diyorum çünkü artık Hakan çalışmıyor. Kovdu patron neymiş efendim ağzı müşteriye hep bira kokuyormuş. Hep Caner’in yüzünden. Bizi de mahvetti kendini de. Adımızı çıkardı kasabaya ayyaşlar diye. O alıştırdı içkiye. Aklı fikri hep içkideydi. “Keyif alıyorum oğlum karışmayın bana, ben sizin içmenize karışıyor muyum?” diyordu. Tamam bizde seviyorduk ama o bizim iki katımız içiyordu. Neyse ki halen çalışıyor. Yoksa kim alır her gün bize bu biraları. Biz de yaz oğlum borç defterine öderiz bir gün diyoruz.
Bu her akşam içmeler daha da arttı. İçtikçe kendimize olan güvenimiz de arttı. Böyle lanet bir şey işte içki. Seni cesaretlendiriyor yani şişede durduğu gibi durmuyor. Söyleyemediğimiz yapamadığımız birçok şeyi içkiliyken daha rahat yapmaya başlamıştık. O gün de çok işe yaramıştı.
Hakan ve Caner ile yine biraları kapmış boş bir arazide ki o harabe evde içmeye gidiyorduk. Birden onu gördüm. Cilveli Afet’i. Başka zaman olsa o kadar dikkatli bakamazdım utanırdım ama malum içki ağzımın suyu aka aka baktım. Daha o zamanlar kasabanın cilveli orospusu olduğunu bilmiyordum. Nasıl güzel salınarak yanımızdan geçti. Öyle bir baktı ki, gözleriyle kalbimi deldi geçti. Hakan aman boş ver şu orospuyu ya o paralı adamlara bakar. Uzun süre yoktu burada. Zaten bir şehre gidiyor ablasının yanına buluyordur orda da zengin birini bir geliyor buraya, zengin birinden yeni ayrılmış diyorlar. Onun dini imanı para.
Hemen sözünü kestim sakın dedim; bu saatten sonra yengeniz olur. Yanlış olmasın. Ne yapıp edip onunla tanışmalıyım. Ama nasıl?


27 Eylül 2017 Çarşamba

8.BÖLÜM/CİLVELİ



 CİLVELİ (Verda )

Çok kızıyorum kendime daha önce fark edebilseydim keşke diye. Ah ulan Cilveli yaktın hepimizi. Düşürdün herkesi birbirine. Nasıl yürüyorsun öyle kıvıra kıvıra herkes arkandan sana bakıyor büyülenmişçesine. Hele o etekleri kırmızı çiçekli bele oturan siyah elbisen yok mu öldürüyor valla beni. Saçına birde aynı kırmızı çiçekten o tokayı takıyorsun ya, of ki ne of be Cilveli! Farkındasın birde herkesin sana baktığını daha çok savuruyorsun o upuzun siyah saçlarını. Birde o cilveli gülüşünle baktın mı…? Bu kadar kızgın olmasam düşünürken bile yeniden vurulacağım sana. Sanırdım ki o gülüş sadece bana. Aşk işte! İniyor insanın gözüne perde.


O iki şerefsize ne demeli! Dostum bildiğim en güvendiklerim arkamdan vurdu. Nasıl yangın olduğumu bile bile birde evlilik hayalleri kurduğumu bile bile nasıl yaptılar? Caner’le Cilveli arkamdan iş çevirip, gizli gizli görüşüyorlarmış. Diğer ite ne demeli? Göz göre göre sustu. Ama en az onlar kadar ben de suçluyum. Göremediğim için fark etmediğim için. Annemin sözlerini kulak ardı ettiğim için. Ogün ki kavga da o sebepten çıktı ya zaten. Hepimiz sarhoşuz. Başladılar benim Cilveli Afet’im için ileri geri konuşmaya. Önce takılmadım hepimizin kafası iyi diye. Ama meğer konu başkaymış. Başladım terslenmeye. Bunlarda boş durmadı birden olanlar oldu. Derken itiş kakış başladı. Sonra iyice büyüdü kavga ama ne kavga…Sonrada anladım ki beni bunun için çağırmışlar yani ortadan kaldırmak için. Arkamdan iş çevirdikleri yetmiyor gibi bir de silah çektiler. Cilveli desen arazi, uzun zamandır yok ortada. Netleşmeyen o kadar çok şey var ki. Cilveli mesela şu an nerede? Benim için aşkından ölen Cilveli (!) Bizim için hayaller kuran Cilveli… Hem ne zaman olmuştu bu? Caner ne zaman böylesine aşık oldu? Gözünü karartıp beni öldürmeyi düşünecek kadar!

26 Eylül 2017 Salı

7.BÖLÜM 7 CİLVELİ


ANNEME SÖZ VERDİM… ( Demili )

“Hadi Burak uyan artık! Hiç gayret etmiyorsun! Bak annen uyanmanı bekliyor. Hadi aç gözlerini. Yapabilirsin!” Neredeyim? Ne oldu bana? “Hastanedesin Burak! Ameliyat oldun. Ayağında kırık vardı ameliyatla platin takıldı. Sol kolun dirsekten kırılmıştı o da oda alçıda. Hatırlıyor musun sana olanları?”
Evet hatırlamıştım. En son bir mezarda idim. Ölüyordum... Annemin yalvarışlarını hatırlıyorum. Ama sonrası yok!
Annemi ölünceye kadar sırtımda taşısam hakkını ödeyemem. Ben nasıl bir işe bulaşmışım? Annem olmasaydı ben ölmüştüm. O an ölmekten korktum ama en çok ta annemin benim arkamdan yanacağını düşününce korktum. Annemi bir daha asla üzmeyeceğim. Bu yaşadıklarım bana çok ağır geldi. Bacağımın kolumun alçıları çıkınca ne olacak. Eskisi gibi iyileşecek miyim? Takılan o platinlerle hiç sanmıyorum. Beni orada ölüme bırakanlar aklımdan hiç çıkmıyor…

Kendimle hesaplaşmam bir türlü bitmiyor. Durmadan soruyorum kendime. Göz göre göre o iki itle niye arkadaş oldum ki! Sabaha kadar orda burada sürtmek, annemden zorla aldığım harçlıklarla yıkılana kadar içmek…Bana ne kazandırmıştı. Az daha hayatıma mal oluyordu. Hem de ne için? Mahallede ki bir orospu için. Cilveli Afet. Tüm kasabayı birbirine düşürdü. Az canlar yakmadı.

25 Eylül 2017 Pazartesi

6.BÖLÜM / CİLVELİ




 HASTANE   (Verda )


Hiçbir şey olmamış bana. Yaralarım derin de değil. Kırıklarımda ufak tefekmiş. Kanı hemen durdurmuşlar. Biraz ağrım var ama o da çok normal. İlaçlarımı da alıyorum hemen iyileşirim. Belki birkaç dikiş o da böyle bir kaza için gayet normal. Annemi bekliyorum sadece hastanedeki odama. Muhtemelen henüz uyandığımı söylemedi hemşire. Kesin dışarda bekliyordur canım annem. Onu babamın yaptığı gibi yalnız bırakmadığım için çok mutluyum. Ama sabırsızlanıyorum onu görmek için. Nerede kaldı acaba? Eş dost akrabalar dolup taşmıştır şimdi buralar. Çok büyük bir ders oldu bana bu yaşadıklarım. Ölümle burun buruna gelmek, o korkuyu yaşamak. Diri diri toprağa gömüldüm ben ya! O çaresizlik, pişmanlık, annemi bir daha göremeyeceğim düşüncesi…Evet düşüncesi bile mahvediyor beni! Ama her şey geride kaldı... Sadece anlayamadığım bu uyuşmuşluk hissi neden hala var? Sanki hareket edemiyormuşum gibi. Bir de nereden geldiğini anlayamadığım bir uğultu. Herhalde kapının önündeki kalabalıktandır. Ama ayırt edemiyorum kimler konuşuyor. Dayımlar falan da gelmiştir muhtemelen onlardır. Yine uykum geldi epey derin hem de. İlaçlardan herhalde iyice uyuştum. Kalbim sıkıştı sanki atmıyor gibi. Anlamadım ne oldu bir anda? Kapıdakiler ne konuşuyor duymaya çalışayım en iyisi. Ama hala uğultu şeklinde sesler. Daha iyi odaklanmalıyım. Gitgide kötü hissetmeye başladım. Biri gelse de ilgilense artık. Nefesim kesiliyor sanki. Hah, bir ses annem geldi galiba…
“Hasta sayıklıyor! -Nabız düşüyor. Hastayı kaybediyoruz. -Açılın 200’e şarj edin!”


24 Eylül 2017 Pazar





5.BÖLÜM /PİŞMANLIK…( Demili

         İşte geliyorlar ayak seslerini konuşmalarını duyuyorum. Geldiler ama ben daha fazla dayanamayacağım. Sanırım ölüyorum. Ölmeden annemi bir kez görebilsem. Ondan af dilesem yaptıklarım için. Sarılsam ona kokusunu alsam. Üzülme annem ben bunları hak ettim desem.  Bana “Gitme oğlum bu saatte dedin dinlemedim. O çocuklar seni uçuruma sürükleyecekler görüşme dedin, yine dinlemedim.” Haklı olduğunu şu an anlıyorum ama sanırım çok geç. Keşke en başa dönebilseydim. En başa…Beni aradıklarında saat geç oldu gelmiyorum deseydim. Gitmeseydim içmeye. Ne oldu hepimiz sarhoş, kavga çıktı. Acele ile çıktım onlardan kaçmak için fırladım yola. Yoksa beni öldüreceklerdi. Ama şimdi ne oldu kurtuldum mu sanki? Tabii ki hayır. Bu seferde hiç bilmediğim birleri tarafından ölüme itildim. Belki onlarla kavga etsem kurtulma şansım olabilirdi. Ya şimdi var mı? Allah’ım lütfen beni anneme kavuştur. Bir şans ver bana. Hatalarımı düzeltebileyim. Onu bir daha asla üzmeyeceğim. Çileli annem hem benim hem babamın kahrını çok çekti. Birisi ambulans diyor. Demek ki ambulans gelmiş. Demek ki halen yaşıyorum. Ölmedim. Annemi hissediyorum burada. Hatta çığlıklarını duyuyorum. Ne olur doktor kurtar oğlumu yetiştir hastaneye kurbanın olayım diyor. Birisi “Dur teyzem, merak etme kurtulacak bak kazıyoruz mezarı az kaldı” diyor…

Canım daha da yanıyor. Bir iki üç hop yavaş… Yavaş kaldırın diyorlar. Sedyeyi itin. Dikkat edin bu kol iki bacak kırık. Çok kan kaybetmiş. Acele edin… Damarı açın…Hastaneyi aradınız mı? Ameliyathaneyi? Hadi daha hızlı…

23 Eylül 2017 Cumartesi

4.BÖLÜM / CİLVELİ




ÖLÜM (Verda )


Uyuşmuş kolumu hareket ettirip açmaya çalışmalıyım önce. Giderek nefes alışlarım zorlaşıyor. Acele etmem gerek. Yoksa nefessiz kalıp öleceğim, biran evvel atmalıyım şu konumu. Umarım annem söylediklerimi anlayabilmiştir o panikle. Hadi biraz daha gayret etmeliyim zor tutuyorum elimle telefonu. Kalbim sıkışıyor sanki. Kahretsin elimden düştü…İyice hissizleşti ellerim kim bilir ne kadar kan kaybettim? Ayaklarımla çeksem kendime doğru. Ama çok geniş bir yer değil burası. Rahat hareket edemiyorum. Hızlı olmazsam oksijensizliğe dayanamam. Hadii hadiii. İşte oldu, elimde sonunda ama bu sefer sıkı tutmalıyım. Evet GPS aç tamam, mesajlar konum tamam gönder. Yaptım yaptım sonunda başardım. Artık bundan sonrası annemde. Umarım hızlı olur. Yine üşüme geliyor, titreme ama bu sefer telefonum çalmıyor biliyorum. İyice zorlanmaya başladım. Kendimi çok yorgun hissediyorum. Sanki uykum geliyor. Ama uyumamalıyım. Beni bulmaya geldiklerinde uyanık olmalıyım. Bunu bana nasıl yaptılar? Hastaneye götürmeleri gerekirken, ben yardım beklerken nasıl yaptılar? Tek sebep korkmaları mı? Bunun için mi beni ölüme terk ediyorlar? Nefes almak iyice güçleşti. Sanırım oksijenim bitiyor. İdareli kullanmalıyım. Ama nasıl? Ne yapmalı bilmiyorum ki? Tek bildiğim uykuya yenik düşmemem gerektiği. Ya bir daha geri uyanamazsam? O kadar çok korkuyorum ki. Daha önce bilmiyordum ölümden bu kadar korktuğumu. Ama belki de daha önce hiç bu kadar yaklaşmamıştım ona. Yüzleşmemiştim onunla…Babamı kaybettiğimde ölümün ne kadar acı olduğunu anladım. Geride kalan için acı. Peki ya ölen için? Babam ne hissetmişti acaba ölürken? Ben ne hissedeceğim? Ölüyorum…Hadi annem hadi lütfen… 

22 Eylül 2017 Cuma

3.BÖLÜM/CİLVELİ



 ANNEM… (Demili)

“Ne oldu yavrum…? Korkutma beni! Neredesin?”
Bilmiyorum anne? Nerede olduğumu bilmiyorum. Bana bir araba çarptı.
“Aman Allah’ım ne diyorsun? Kuzum, gözümün nuru nerede olduğumu anlat bana ki koşayım…”
Annem nefes almakta çok zorlanıyorum, kendimi kaybedebilirim, fazla zamanım yok beni bir tek sen bulabilirsin.  Bana çarpan kişiler beni arabanın altından çıkardılar. Ama konuşmalarını duydum. Beni bir yere gömecekler sonra da kaçacaklarmış. Şu an bagajdayım araba hareket ediyor. Şimdi sana söylediklerimi yapman lazım annem.
“Söyle kuzum sana kavuştur beni, beni sensiz bırakma annem. Sensiz ben de ölürüm…”
Tamam, annem biliyorum önce sakin ol bu çok önemli ve dinle beni. Önce telefonunu şarja tak ki kapanmasın. Sonra hemen Aysun teyzenin çocuklarından kim varsa onlar bilir onları çağır. Onlara konum atacağım. Dua et annem. Dua et… Senin duaların beni kurtaracak biliyorum…

Duyuyorum sesleri ama bağıramıyorum. Artık iyice uyuştum. Ne zamandır kendimde değildim bilmiyorum. Arabadan ne ara indirdiler, nereye getirdiler bilmiyorum. Kollarımı ayaklarımı hissetmiyorum. Çok havasız bir yer burası. Ağzım burnum toprak dolu. Sanki beni diri diri gömüyorlar. Üzerimde ki bu tahtalar canımı çok acıtıyor ama boşlukta yaratmış sanki. Seslerini duyuyorum üzerime halen toprak atıyorlar. İnşallah telefonumu görmemişlerdir. Gerçi son bir hamle ile telefonu donumun içine saklamıştım. Onu oradan bu kırık kolla nasıl çıkaracağım? Ama yapmalıyım. Umarım halen çalışıyordur. İşte buldum. Konum için telefonun tuşlarını gözümün önüne getirmeliyim. Işık çok az, oda kapanmadan yapmalıyım.


21 Eylül 2017 Perşembe

2.BÖLÜM/ C İ L V E L İ

             

TELEFON (Verda  )

Ağrıyan yerlerim uyuşuyor. Sanki beynimde öyle. Hissetmemeye başladım galiba.  Bir şeyler yapmak için güç bulamıyorum kendimde. Bağırmak istiyorum ama sesimde çıkmıyor. Ağırlaşıyor sanki gitgide bedenim. Denizin dibine en dibine çakılır gibi. Hareket edemiyorum çırpınsam çıkabilirim sanki ama uyuşuyorum. Neden hala kimse gelmedi? Eğilip bana bakan kadınla adam kimdi? Ayaklar, sadece yürüyüp giden ayaklar ve bir leke. Evet evet bir leke. Belki de doğum lekesidir. Ne diyorum ben ne saçmalıyorum? Zihnim karışık. Odaklanmalıyım buradan kurtulmaya. Onlar mı çarptılar bana? Neden gördükleri halde hala gelmediler? Bırakıp kaçtılar mı beni? Yalvarırım biri duysun, görsün beni. Başka kimse yok mu? Beynimin hızla çalıştığı gibi keşke sözcüklerde çıksa ağzımdan. Bir bağırabilsem, sesimi duyurabilsem…Uyuşuyorum zihnimde duruluyor. Gözlerim! Gözlerim kararıyor. Karanlığa boğuluyorum…Beni çekiştire çekiştire çıkardılar sıkıştığım yerden. Arabaya koyuyorlar bir çuval gibi hem de bagaja…
Üşümeye başladım. Zorlayarak açabiliyorum gözlerimi. Bir ses, derinlerden bir ses geliyor. Tanıdık bir ses ama ne sesi? Telefonum evet telefonum bu. Titreyen de ben değilim telefonum. Nasıl ulaşacağım? Hadiii yapabilirim. Sadece uzanmam gerekiyor. Ama önce uyuşan kolumu bulmalıyım. Kapanmasın lütfen kapanmasın. Kahretsin gitti ses. Ben hareket edene kadar kapandı. Lanet olsun! Her zaman üst üste çalan telefonum hadi. Tekrar çal…
Çalıyor... Evet bu sefer hızlı davranmalıyım. Üst üste aradığına göre annemdir. Canım annem ben arayamadım o aradı beni. Hissettirmiştir bile. Anneler hisseder, hele benimki… Söylesem yerimi hemen koşar gelir. Yıkar ortalığı. Beni görüp de bırak gidenlere de sorar hesabını. -Alo anne! Yardım et!

19 Eylül 2017 Salı

1.BÖLÜM / CİLVELİ

Arkası Yarın Demili Hikayelerimde kızım Verda ile ilerde anılarımıza bir yenisini daha eklemek adına ilk kez denenecek "Analı Kızlı" formatında (yani bir bölümünü benim, bir bölümünü Verda'nın yazdığı) bir hikaye yazdık. Biz yazarken çok sevdik ve eğlendik. Umarım sizlerle beğenirsiniz. Sevgi ile kalın...

           



                                    
                            
                                    1.BÖLÜM


İnsan bir kere yoldan çıkmaya görsün. Bir daha o yola tekrar dönmesi çok zordur. Çırpınır… Çırpınır…Çırpındıkça bazen daha da batar dibe. Hem de en derine. Bazen önüne çıkana sarılır. Bazen her söylenilene inanır. Dostlarını düşman, düşmanlarını dost sanır. Kapılır salına salına gitmesine. İşvesine…Gülüşüne…Cilvesine…




BENİ KURTARIN   (Demili )

Allah’ım ne olur yardım et. Ölmek için daha çok gencim. Biri yok mu ya bana yardım edecek? Ayağım ayağım çok acıyor. Sanırım kırıldı. Bir ses geliyor ama beni niye kimse aramıyor. Üzerimde ki bu da ne? Kıpırdayamıyorum. Göğsüm çok sıkıştı nefes alamıyorum. Ben onları duyuyor ve görüyorum ama onlar beni neden görmüyor? Yoksa beni burada böylece bırakıp gidecekler mi? Beni ölüme mi terk edecekler? Ben ölürsem annem ne yapar? Yüzü gözümün önünde canım annem. O bilse ki bana bir araba çarptı ve ben yerde yatıyorum kendini parçalardı beni kurtarmak için. Aracın altındayım kıpırdayamıyorum. Canım o kadar acıyor ki, elimi cebime sokabilsem telefonumu alabilsem. Yapmalıyım. Yoksa öleceğim. Annemi arasam o beni bulur kurtarır biliyorum. Bir adam birde kadın sesi geliyor. Beni kurtaracaklarına tartışıyorlar. Bağıramıyorum ki o güç ve nefes yok bende. Acaba beni görmüyorlar mı? İyi de nasıl fark etmezler? Off kolum da çok acıyor sanırım kırıldı ama zorlayıp kaldırmalıyım, İşte yapıyorum galiba cebime yaklaştırdım. Yine olmadı. Olmuyor… Olmuyor… Ama göz göre göre burada ölemem bir şeyler yapmalıyım. O da ne sanırım buraya yaklaşıyorlar. Belki yaklaşınca fark ederler. Adamla kadın arabanın altına eğilmiş bakıyorlar. Beni mi arıyorlar acaba? Karanlık pek de yüzleri görünmüyor ama inşallah onlar beni görürler. Ohh nihayet beni gördüler. Yardım edin diyebildim. Nefes alamıyorum. Allah kahretsin beni gördüler ama ayaklarını görebiliyorum uzaklaşıyorlar. Belki üzerimde ki arabayı kaldırmak için bir şeyler düşünüyorlardır. Ama dakikalar oldu halen sesleri yok. Allah’ım yardım et! Kolumu kaldırmalıyım annemi arayayım o beni kurtarır.   

10 Eylül 2017 Pazar

ŞÜPHE/20.BÖLÜM/FİNAL


ÖDEŞME VAKTİ…

Şu an Emine Hanım’ın müştemilatındayız. Kemal aylardır kapalı tutulduğu için kasları oldukça zayıflamış. Doğru dürüst beslenemediği içinde güçsüz düşmüş. Hele yaşadığı psikolojik travmayı hiç konuşmuyorum bile. Ona en başından anlattım tüm olanları. O beni koruyamadığı için ve bir şey yapamadığı için kendine kızıyor, bense ona bu kadar aşık iken hatırlayamayışıma …
Kemal’den öğrendiklerim beni dehşete düşürmüştü. Demek ki Aylarca sırf benimle ilgili bilgi alabilmek için samimiyet kurmuş. Sık sık ilişkimiz hakkında sorular sormuş. Tabii Kemal şimdi parçaları birleştiriyor. Hep ilişkimizi destekleyen arkadaşı gibi davranmış. Ben yoğun bakıma kaldırıldığım gün Kemal’i “Karın elimizde!” diye telefonla arayarak o evin adresini vermiş. Kemal de eve girer girmez kafasına vurup bayıltmış sonrası da malum…Her gün öğleden önce uğrayıp yiyecek bırakıyormuş. Kemal ‘e ait tüm bilgileri onu tehdit ederek öğrenip kullanıyormuş. Şimdi anlıyordum beni neden tenha yerlere götürdüğünü ya da tek başıma bir yerlere göndermeme sebebini. Tanıdık birilerine rastlamamam için. Ya o bana zorla içirmeye çalıştığı ilaçlar. Benim ve bebeğimin zarar göreceğini bile bile o ilaçları vermeye devam etmek istemesi korkunç…
Evet Kerem her şeyi ayarlamıştı. Kurduğu planda uzun süre tıkır tıkır işlemişti. Ama unuttuğu bir şey vardı.  O da benim şüphelerim… Onunla ilgili her zaman içime sinmeyen bir şerlerin olduğunu seziyordum ama çözemiyordum.
Kemal’e bana birkaç saat vermesini istedim. Bunu yapmazsam hayatım boyunca kendimi hep suçlayacağımı ve mutsuz olacağımı anlattım. Kerem ‘in bu yaptıklarını cezasız bırakamazdım. Önce cezasını ben vermeliyim, sen iyileşince ya da hazır hissettiğinde ona ne yapacağımıza sen karar verirsin demiştim. Kabul edince yanından ayrılıp onu Emine Hanım’a emanet ettim.
Şu an…
Kemal’in aylarca esir tutulduğu o evdeyiz. Oğlum babasının yanında güvende. Emin Hanım’la beraber uyku ilacı ile uyuttuğumuz Kerem’i o eve taşıdık. Yatağa yatırdık. Sonra Emine Hanım’ı Kemal ile oğlumun yanına gönderdim. Ben ise sabah uyandığında onun yüzünü görmek için sabaha kadar o evde kaldım.
Bir saniye bile gözümü kırpmadan ona bakıyorum. O ise halen ilacın etkisiyle uyuyor. Durmadan uyandığında ona ilk neyi soracağımı ya da ne diyeceğimi düşünüp duruyorum. Ama içimde ki kini, öfkeyi hiçbir şey bastıramayacak gibi görünüyor.
            Nihayet kıpırdanmaya başladı. Parmaklığa yaklaşıp gözlerime bakmasını bekledim. Göz göze geldik. Adeta donmuş gibi bakıyor bana. Bense ona nefretle bakıyorum. O kadar çok şey var ki söylemek istediğim. Ama sinirden ağzım kurudu. Dişlerimi sıkıyorum. Aramızda parmaklıklar olmasa neler olacağını ben bile tahmin edemiyorum. İçimden soruyorum. Neden yaptın? Sen nasıl bir sapıksın? Hiç mi vicdanın yok senin? Şermin’i öldürdün, Kemal’in hayatını, özgürlüğünü karısını, çocuğunu çaldın! Bu kurduğun sahte hayatın bir gün biteceğini hiç mi düşünmedin? Pis katil! Adi adam! O… çocuğu
 İşte içimden tam bunları söylüyorum ama onun suratına bir türlü söyleyemiyorum. Konuşmaya zorluyorum kendimi ama kelimeler çıkmıyor. Tıpkı hastanede gözlerimi açtığım o gün gibi…
Üç katlı büyük bir eve taşındık. Giriş katını Kemal ile beraber çalıştığımız iş yerimiz haline getirdik. Üst katını da ev olarak kullanıyoruz. Emine Hanım da bizim aileden oldu. Oğlum artık yürüyor ve konuşuyor. Emine Hanım bütün gün onun peşinde. Hem büroda hem de evde yardımcı olması için bir yardımcı tuttuk. Çünkü Emine Hanım’ın sadece oğlum ile ilgilenmesini istiyorum.
Çok uzun süre düşündüm ona vereceğim cezayı. Ya da verdiğim cezanın yeterli olup olmadığını. Yedi ay boyunca sadece ona yemek vermek için gittim yanına. Halen içimde ki öfke bitmedi. Kemal de her seferinde benimle gelmek istedi, ama o evde yaşadığı kötü anları tekrar hatırlamasını istemediğim için engellemiştim. Ama o eve bugün bende son kez gideceğim. Çünkü yarın doğuma gideceğim. Günlerce düşündüm bebeğimi aldırıp aldırmamayı. Ama Kemal “Onun hiç suçu yok ki! Kıymayalım ona! Onu Kerem’in değil de ikimizin bebeği gibi büyüteceğiz Sezgin’in kız kardeşi o!” deyip engelledi beni.

Şu an Kerem’i kapalı tuttuğum evin biraz uzağında gizli tanık olarak polislerin Kerem’i evden çıkarmalarını izliyorum. Onlara kamera kayıtlarını gönderdim. Yasalara göre;
Sonuç;
Şermin’i bile ve isteyerek öldürmekten,
Beni merdivenlerden iterek öldürmeye çalışmaktan.
Kemal’in yerine geçerek sahte evrak düzenlemekten,
Kemal’in özgürlüğünü elinden alarak onu aylarca kapalı tutma suçlarından, ömür boyu hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildi.
…Bugün kızımın doğum günü…
On yaşına basıyor. Kendisi ve Kerem ile ilgili gerçeği bilmiyor. Ağabeyi ve babası ile ona çok büyük sürpriz bir doğum günü partisi hazırladılar. Çok mutlu oldu. Her detayı ile ağabeyi ilgilendi. Zaten hep aklı fikri kardeşini mutlu etmekte. Anne iyi ki bir kardeşim var diyor. Çok iyi anlaşıyorlar.  Ben de onların fotoğraflarını çekiyorum.
Ertesi gün…
"Alo Sumru Hanım, gönderdiğiniz doğum günü fotoğrafını Kerem Sezgin’e gösterdik. Bu sabah da koğuşta kendisini asmış olarak bulduk. Başınız sağ olsun…"

                                
                                -S O N -

Değer verip, zaman ayırıp okuyan herkese sevgiler...
Sıradaki Arkası Yarın Demili Hikayemde yeni bir sürpriz ile buluşmak üzere..

9 Eylül 2017 Cumartesi

ŞÜPHE / 19.BÖLÜM







TAKİP…

Ertesi gün pazardı. O yine saat ona doğru hazırlanmış evden çıkmıştı. Bunu Emine Hanım’la daha önceden konuştuğumuz için oğlumu da ona emanet etmiş ve arkasından bende çıkmıştım. Yolda bulduğum ilk taksiye atladım ve onu gözden kaybetmemesini istedim. Yolda bir marketin önünde durdu. Bir şeyler aldı poşetleri de bagaja koydu. Sonra yola devam etti. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra tek katlı müstakil bir evin önünde durdu. Aldığı poşetlerle eve doğru ilerledi. Ben de taksiye ilerde beni beklemesini söyledim. Korkudan bayılacaktım ama bunu da yapmam lazımdı. Sessizce bahçeye girdim. O içeriye girdi kapıyı içeriden kilitledi. Pencerelerde perdeler kapalıydı. Ama bir açık yer bulma umuduyla tüm pencereleri gezmeye başladım. Salonda onu görebiliyordum. Biriyle bir şeyler konuşuyordu. Sonra odadan çıktı. Bunu fırsat bilip pencereye daha ha yaklaştım.
Aman Allah’ım…Bu o! Bu Kemal! Odanın içine hapishanelerdeki demir parmaklıklar gibi bir yer yaptırmış ve Kemal’i de içine kapatmış. Allah’ım bu nasıl olur? Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için elimi ısırdım. Kemal’imi bir hayvan gibi iki kafese koymuş. İçinde yatak, bir masa üzerinde küçük bir televizyon, banyo yapması için duşluk ve klozet.  O kadar zayıflamış ki o kadar bitkin görünüyor ki…Canım kocam, sevdiğim adam. Bunca ay seni hatırlayamadığım için beni affet ne olur. Ama seni burada artık bir saniye bile bırakamam.
 Biraz daha bekledim. Kerem önce marketten aldığı yiyecekleri ona parmaklıktan uzattı. Sonra kapının kilidini açtı ve dışarıya çıktı. O gider gitmez taksiciden yardım istedim. Önce çekindi ama merak etme polise gideceğim bu benim kocam deyince yardım etmeyi kabul etti.  Kapı ile hiç uğraşmaya niyetim yoktu. Elime geçirdiğim taş ile mutfak camını yerle bir ettim. Pencereden içeriye girdik. Kemal adeta donup kalmıştı. İkimizde ağlamaya başlamıştık.  Taksicide parmaklığın kapısını açmak için evde bir şeyler arıyordu. Ben ise Kemal’in ellerini tutmuş ne olur bağışla Kemal’im. Kaza geçirdim hafızam yerinde değildi. Onu sen sanıyordum dedim.

  Kemal bir yandan ağlıyor ama bir yandan da benim dediklerimi anlamaya çalışıyordu. Sadece bana “Bende sanmıştım ki!” Diyebildi. 

8 Eylül 2017 Cuma

ŞÜPHE/18.BÖLÜM




GERÇEK…

Kemal’in bugüne kadar yaptıklarını düşünmekten o kadar yorulmuştum ki; başım ağrıdan çatlayacak duruma gelmişti. Sonrasını hatırlamıyorum. Korkuyla kan ter içinde uyandım. Korkudan yatağın içinde oturmuş gördüklerimi birleştirmeye çalışıyordu. Kemal sesime uyanmış bana doğru bakıyordu. Göz göze geldik neredeyse korkudan bayılacaktım. Çünkü rüyamda onu görmüştüm…
Benim bazı şeyleri hatırladığımı anlayacak diye, kötü bir rüya gördüm ama şimdi geçti merak etme, seni de uyandırdım kusura bakma diyerek onun iyice ikna olmasını sağladığım gibi hatta bana sarılmasına dahi izin vermiştim. Ama ilerleyen saatlerde gözümü bir saniye dahi kırpmamıştım. Sabah o işe giderken de sesimi çıkartmamış uyuyor numarası yapmıştım. Onun evden gitmesini bekledim. Hemen oğlumu alıp aşağıya indim. Öğrendiklerimi bir an evvel Emine Hanım’la paylaşmak istiyordum. Ona güvenebileceğimi biliyordum. Gördüğüm rüya sonucunda kaybolan hafızam yerine gelmişti. Bir yandan ağlıyor bir yandan da anlatıyordum;
Okuldan eve geldiğim o gün. Kapıyı açıp içeriye girerken birden arkamdan beni itip eve girdi. Kurtulmak için yukarıya kaçtım. Yakaladı beni. Benim olacaksın dedi. Tecavüze edecekti. Yapma ne olur dedim. Dinlemedi. Komedinin üzerinde duran çerçeveye uzandım kafasına tüm gücümle vurdum. O acıyla beni bıraktı. Bende aşağıya doğru kaçmaya başladım. Aman Allah’ım! Hatırlıyorum beni itti. Merdivenlerden aşağıya yuvarlandım. Kafamı tırabzanlara çarptım kanıyordu. Ona baktım kanı görünce korktu sanırım kapıya doğru kaçmaya başladı. O gidince son bir hamle ile telefonumu aldım. Salondaki koltuklara uzandım çünkü başım dönüyordu. Koltuk kan olmuştu. Şimdi anlıyorum bu koltukları değişmiştir. Burada açık yeşil renkte koltuklarım vardı. O yüzden bana siyah koltuk tuhaf gelmişti.
Sonra son aramayı çevirdim. Şermin çıktı telefona. Yetiş beni öldürecek dediğimi hatırlıyorum. Ama gerisi yok. Demek ki Şermin bana bakmaya geldi. Onu da öldürmüş. Sonra da sokağa bırakmış. Zaten benim hastaneye yoğun bakıma kaldırıldığım gün o da hayatını kaybetmiş. Canım arkadaşım beni kurtarmaya gelmiş ama canından olmuş.
En kötüsü ne biliyor musun Emine Hanım? Ben onu kocam sandım. Bu adamla aylarca aynı evde evcilik oynadım. O Kemal gibi saçlarını tarıyor, onun gibi giyiniyor, onun kokusundan kullanıyor ben anlayamadım. Çünkü o Kemal değil. Benim kazada hafızamı yitirmemi kullandı. Ve Kemal’in yerine geçti. Ondan iğreniyorum. Kendimden de…
“Siz ne diyorsunuz Sumru Hanım. Yani bu adam…” Evet, Emine Hanım. İnanın bana, bu adam benim kocam Kemal değil. Her şeyi hatırlıyorum. Adı Kerem. Kemal’in arkadaşı. Peki, Kemal nerede…? Allah’ım ne olur onunda başına bir şey getirmemiş olsun. Yaşayamam...
“Kötü şeyler düşünmeyin Sumru Hanım. Sizin ne suçunuz var ki sizin hafızanız yerinde değildi ki. Bence hemen polise haber vermeliyiz. Bu adam çok tehlikeli. Aylarca ne büyük bir tehlikenin içinde kalmışız. Hele Sezgin. Yavrucak ya ona zarar verseydi” deyince birden dün çekmecesinde gördüklerim aklıma geldi ve anlattım o da birden, Sumru Hanım bulduk işte cevabı. Bence Kemal Bey yaşıyor yani kocanız. O resimleri neden çeksin saklasın ki. Sonra her gün saat ona doğru bir yere gidiyor. Belki de onun yanına gidiyordur. Ne bileyim bu çektiği sakladığı fotoğrafları ona gösteriyordur. Acaba düşmanlık mı besliyordu size ya da Kemal Beye?
Bilemiyorum Emine Hanım. Şu an tek isteğim Kemal’in yaşıyor olması. Bu şüphe ile yaşayamam. Öğrenmemin tek yolu var. Onu takip etmek. Bulduğumda Kerem’e kendi ellerimle cezasını vereceğim. Yarın Emine Hanım bende onun arkasından çıkacağım. Oğlum size emanet. Takip edeceğim. Belki ne bileyim beni Kemal’e götürür. Yalnız bu durumu hissetmemesi lazım. Yani her zaman ki gibi davranacağız. Anlaştık mı…?










7 Eylül 2017 Perşembe

ŞÜPHE/17.BÖLÜM





FOTOĞRAFLAR...

Sezgin bugün dört aylık oldu. Çok sakin bir bebek. Bana hiç zorluk çıkarmıyor. Televizyonda çizgi filmleri izlemeye bayılıyor. Bazen de seyrederken uyuya kalıyor. Geceleri yatmadan önce karnını doyuruyorum bütün gece pek uyanmıyor ama ben yine de sık sık kontrol ediyorum.
O gece uyandığımda yanımda Kemal yoktu. Acaba Sezgin mi ağladı ona bakmaya gitti diye düşünüp oğlumun odasına gittiğimde evet onu orada Sezgin’i izlerken buldum. Ağladı da ona bakmaya geldim demişti.
            Kemal’in bu davranışı çok hoşuma gitmişti. Ama nasıl bu kadar derin uyuyorum ki duymuyorum diye de kendime kızıyordum. Halbuki; Kemal’in verdiği ilaçlardan kesinlikle içmiyordum. İlaçları bir şekilde Emine Hanım’la yok ediyorduk. Bunu psikoloğumla da konuşmuştum. O da bana kazanın etkilerini halen taşıyorsunuz. Çok büyük bir şey atlattınız. O ilaçları içmeye devam ederseniz iyileşmeniz daha uzun sürer demişti. Kemal beni bu kadar çok severken, bu kadar ilgiliyken bana zarar vereceğini bilerek neden fazla ilaç vermek istiyor?  Anlayamıyorum…
Kemal aldığı işi ile çok meşgul oluyordu. Çok da keyifli görünüyordu. Onun iş için oradan oraya koşturmasını görmek benim de işimle ilgilenme zamanımın geldiğini hatırlatmıştı. Belki de yeni tasarımlar yeni projeler benim daha çabuk iyileşmeme sebep olacaktı. Bunun için iç mimar ilanlarına bakmak istedim. Benim bilgisayarım yoktu o yüzden Kemal’in bilgisayarını almak için odasına gittim. Masasının en alt çekmecesi her zaman kilitli olurdu. Ancak bugün anahtarı üzerinde unutmuştu. Çekmecenin içinde ne olduğunu görmek için araladığımda gözlerime inanamadım. Çekmece Sezgin’in fotoğraflarıyla doluydu. Doğduğu günden itibaren her gece oğlumun fotoğraflarını çekmiş. Altında bir başka zarf daha vardı onun için de de benim fotoğraflarım.  Hem de her karesine kendisini de dahil ederek. Her fotoğrafın arkasına da çektiği tarihi ve saati yazmıştı. Gece saat 01.00, saat 02.00. Kemal’in oğlumun ve benim fotoğraflarımı hemen her gece çekmesi ama bundan bana bahsetmemesi yine bizi başa döndürmüştü. Kemal bana karşı son derece sevecen davranırken daha oğlumu bir kere dahi kucağına almamıştı. Yani hep uzaktan bakmakla yetinmişti. Peki, şimdi bu da neydi. Neden her gece gizlice fotoğraflarımızı çekiyor ve onu da kilitli tuttuğu çekmecede saklıyordu…?   










6 Eylül 2017 Çarşamba

ŞÜPHE/16.BÖLÜM





EVE DÖNÜŞ…

Bugün dördüncü gün. Artık bebeğimin bir adı ve kimliği var. Sezgin Çınar…Niye bu ismi seçtiğimi bilmiyorum ama dün rüyamda sanki bana biri sezgine güven diye sesleniyordu. Evde doğru dürüst Kemal ile oğlumuzun adı ne olsun diye düşünmemiştik bile. Sanırım bu işareti bekliyordum. O da itiraz etmedi ve kabul etti. Şu an bebeğimle eve gitmeye hazırım. Emine Hanım’la birlikte doktorumdan son gerekli bilgileri de aldık ve hastanenin çıkışına indik. Kemal bizi araba da bekliyordu.
Eve geldik. Dikişlerim yüzünden halen ağrılarım var. Kemal hemen istersen yatak odana götürelim yat dinlen demişti. Ancak ne olduysa birden merdivenin oraya geldiğimde içim ürperdi. Sanki merdivenlerden yuvarlanacakmış gibi bir hisse kapıldım. Başım döndü. Tırabzana sıkıca sarıldım. Emine Hanım’a bana buraya yatmam için bir yer hazırlar mısınız? Ben yukarıda yatmak istemiyorum demiş ve Kemal’in buna itiraz edecek açık kapı bulamaması içinde koltukların orada ayakta beklemeye başlamıştım. Emine Hanım da beni ayakta bekletmemek için yukarıdan bir yastık, çarşaf ve bir pike kapmış ve hızla koltuklardan birini açıp yatak haline getirmişti bile. Hemen uzandım. Oğlum halen hastanede koyduğumuz pusetin içinde idi. Yavaşça uyandırmadan alıp onu da yanıma koydum. Kemal sadece bizi izliyordu. Ama ona bu sefer oğlumun kıyafetlerinin alınmasında, odasına nelerin konulacağı konusunda verdiğim tavizleri vermeye asla niyetim yoktu. Kararlıydım yukarıda yatmak istemiyordum. Hele oğlumu ayrı bir odada yatırmak hiç istemiyordum…
Emine Hanım’a hiç yemekle uğraşmayın sizde kaç gündür hastanede benimle yoruldunuz gece bile bebeğe siz baktınız. Şuradan birer pizza söyleyelim sonra da sizde biraz dinlenin demiştim. Kemal de itiraz etmemiş hatta pizzacıyı bile arayan o olmuştu. Sanırım anne olmak beni azcık da olsa değiştirmişti. Yani kendimi daha güçlü hissediyordum. Bana Sezgin güç getirmişti. Beş gün önce olsa asla böyle şeyler hakkında karar vermez, verilen karara da uyardım. Halen ağrım çok vardı. Ama Sezgin’e bakınca bir anda tüm acımı unutuyordum.

Yemekten sonra uyumak iyi gelmişti. Kemal hastanede olduğum sürede bana vermeye çalıştığı ilaçları takip edememiş yine bu işi Emine Hanım’a devretmişti. Yalnız bunu yaparken başka birilerinin müdahale etmesini engellemek içinde sorana, kaza geçirdiği için psikoloğun verdiğini ve mutlaka içmesi gerektiğimi söylemesini istemişti. Beni sevdiğini düşünmesem bunda kesinlikle bir kasıt arayacaktım. Ama yine de bunu da çözmem gerekiyordu. Ama nasıl…?   

5 Eylül 2017 Salı

ŞÜPHE/15.BÖLÜM





DOĞUM…

Nihayet beklediğimiz gün geldi... Biraz sonra doğum için hastaneye yatacağım. Emine hanımla günler önceden bebeğim ve kendim için lazım olan kıyafetleri hazırlamıştım. Hem çok korkuyorum hem de oğlumu kucağıma alacağım için sevinçliyim. Kemal’de çok heyecanlı, sabaha kadar doğru dürüst ikimizde uyumadık.
Emine Hanım’da erkenden kalkmış bizi bekliyordu. Doğum yapacağım için kahvaltı yapmamam gerekiyordu. O yüzden oyalanmadan hemen yola koyulduk.
Hastanedeyiz…Doktorum son ana kadar normal doğum yapmam taraftarı. Ancak bir aksilik olursa sezaryene alacak. Derken doktorumun maalesef sezaryene alalım dediğini duymuştum. Gerisi yok…
Uyandığımda karnımda müthiş bir ağrı vardı. Ne olduğunu anlamamıştım, ta ki birinin bana “Sumru Hanım… Gözünüz aydın! Bir oğlunuz oldu! Bakın ne kadar güzel…” diyene kadar. Demek ki doğum yaptım diye düşündüm. Aynı ses “Hadi Sumru Hanım narkozun etkisinden çıkın artık. Uyanın. Bakın oğlunuzun karnı acıkmış” diyordu. Gerçekten açmaya çalışıyordum gözlerimi ama yapamıyordum. Karnım ağrıyor diyebildim. Hemşirede merak etmeyin birazdan ağrınız geçecek demişti.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Hemşirenin “Nihayet uyandınız Sumru Hanım. Oğlunuz sizinle tanışmak için bekliyor deyip onu kucağıma verdi. Çok heyecanlanmıştım.  Öyle güzel görünüyordu ki. Anne olmak için sadece onun yüzüne bakmak, kokusuna almak yetiyormuş meğer. Bu anı Kemal ile paylaşmak istemiştim. Emine Hanım’a Kemal nerede diye sordum. Siz uyuyordunuz biraz sonra geleceğim diyerek ayrıldı dedi. Odaya gelen bebek hemşiresi bebeğimi nasıl emzireceğimi, nasıl gazını çıkartacağımı ne kadar sıklıkla onu kucağıma alacağımı anlatıyordu. Halen narkozun etkisinde olduğum için sanki anlatılanları tüm algımı açmama rağmen anlamakta zorlanıyordum ya da bir şeyleri yanlış yaparım diye korkudan mı paniklemiştim bilemiyorum. Ama elim ayağım birbirine dolaşmıştı. İyi ki Emine Hanım yanımdaydı. Gerçi onunla bu konuyu hiç konuşmamıştık ama Kemal’den onunda bir kızı olduğunu duymuştum. Doğum yaptıktan beş ay sonra kocası tarafından zorla alınarak birilerine evlatlık verilmiş. Emine Hanım’da tüm aramalarına rağmen onu bir daha bulamamış. Ben de onu üzmemek için hiç bu konuyu açmamıştım. Zaten kendi yaşadıklarımdan dolayı çevremle ilgilenecek halimde yoktu ki. Kemal bana Emine Hanım için güvenilir bir referansla geldi demişti. Sahi nereden bulmuştu? Her neyse sonuçta benden önce anne olmuş bir kadın ve tabii daha deneyimli, iyi ki şu an yanımda yoksa dikişlerim yüzünden ağrım çok var. Narkoz yüzünden sık sık uyuduğumu söylüyor bana Emine Hanım. Ama içim rahat çünkü biliyorum ki Emine Hanım yanımda. Uyanık olup oğlumla geçirdiğim anlar çok güzel de uyurken şu gördüğüm korkunç rüyalar olmasa… Sanki bir yerden yuvarlanıyorum gibi…
Aradan yine ne kadar zaman geçti bilmiyorum Emine Hanım’ın “Hoş geldiniz Kemal Bey! Eşinizde bebeğinizde çok iyi dediğini duymuş ve gözlerimi açmıştım. Yatağımın başucunda duran ve bana bakan adam bana sanki yabancı gibi gelmişti. Sanki benim evlendiğim Kemal değildi. Allah’ım narkozun etkisinden bir an evvel kurtulmak istiyordum.













4 Eylül 2017 Pazartesi

ŞÜPHE/14.BÖLÜM




ŞÜPHE/14.BÖLÜM


KEMAL’İN DÖNÜŞÜ…

Kemal birazdan eve gelecek. Emine Hanım’ı iki gün boyunca birkaç kez aramış ama bana söylememesini istemiş. Ben dışarıya çıkacak ya da eve biri gelecek olursa buna kesinlikle rahatsızlığımı öne sürerek izin vermemesini tembihlemiş. Zavallı kadıncağız önce işimden olurum diye önce korkmuş bana söylemeye, ama yine de dayanamayıp gizlice söyledi. Bende dışarıya çıktığım halde hep evdeymişim gibi davranarak onun zor durumda kalmasını engellemiştim.
            Daha içeriye girer girmez, Emine Hanım’a ilaçları günde kaç kere verdiniz unutmadınız değil mi diye sormuştu. Bunu Emine Hanım’la önceden konuşup anlaştığımız için hiç merak etmeyin efendim saatine dahi uydum aynen dediğiniz gibi verdim. Günde üç defa birer tablet. Bu aldığı haberden sonra yanıma gelmiş beni ne kadar çok özlediğinden bahsediyordu. Ben ise düşünüyordum, benim evlendiğim sevdiğim adama ne oldu diye? Bunu öğrenmek için,
            Sen yokken canım evde çok sıkıldı Kemal, artık beni bir yerlere götür lütfen dedim. Amacım beni nerelere götüreceğini görmek içindi. Çünkü artık bazı şeyleri görünce hatırlamaya başlamıştım. Belki götüreceği yerlerde de bazı şeyleri hatırlayabilirdim. Ama bunu ona şimdilik söylemeyecektim.
            Kemal dedim, biz seninle okulda veya dışında neler yapardık anlatsana. Hiçbir şey hatırlamıyorum ya buna çok üzülüyorum. Gittiğimiz özellikle bir yer var mıydı? Mesela ortak arkadaşlarımız var mıydı? İşte ne bileyim okey, tavla veya bilardo oynar mıydık? Neler yapardık? Sonra ev arkadaşım ondan haber var mı? Yani yurt dışından döndü mü? Bunları hep merak ediyorum.
            Benim böyle üst üste sorular sormama biraz şaşırmış görünüyordu. Ama daha fazla şüphe uyandırmamak için, seni bu iki günde çok özledim. Çok yalnız kaldım ya ondan herhalde biraz duygusalım dedim. Hoşuna gitmişti. Çünkü gerçekten hastaneden döndüğümden beri ona tek bir güzel söz söylememiştim.
            Yerinden kalkıp kolunu boynuma attı. “Demek ki beni özledin ha, bu çok hoşuma gitti işte. Anlatayım o zaman… Sen okulda pek fazla takılmazdın. Yani pek arkadaşın yoktu. Dersin yoksa mutlaka eve giderdin. Bazen benim evde buluşur beraber yemek yapardık. Film izlerdik. İkimizde ne tavla biliriz ne de okey. Genellikle gerilim korku filmi izlerdik. Aynı evde kaldığın arkadaşın çok zengin bir ailenin kızıydı. Oturduğunuz ev de kendisinindi. Sen evin giderlerine ortak olman için çalışıyordun. Zengin şımarık bir kızdı. Birbirimizi pek sevmezdik ve karşılaşmamaya özen gösterirdik. Onunla ilgili sana anlatacağım pek fazla bir şey yok ki…
            Kemal ile ilgili öğrendiğim şeyler karşısında her geçen gün şaşkınlığım daha da artıyordu. Göz göre göre Şermin ile ilgili yalan söylemişti. Allah’ım çıldıracaktım. Ben iyileşmek için çabalarken Kemal’in bu yaptıklarıyla sanki bunu başaramayacaktım.
Her sabah Pazar dahil, işi olsun olmasın saat mutlaka onda dışarıya gidiyor birkaç saat sonra geri geliyordu. Nereye gittiğini sorduğumda işim vardı deyip kestirip atıyordu. Israrla her gün günde üç defa o ilaçlardan vermeye devam ediyordu. Tabii ben ağzımda tutuyor sonrada tükürüyordum. Beni bu kadar çok sevdiğini söyleyip de onca yalan söylemesine, ilaçları doktorun içmemelisin demesine rağmen içirmeye devam etmesine bir anlam veremiyordum. Neden yalnız sokağa çıkmama asla izin vermiyor, kendisi ile çıktığımızda da hep tenha yerleri seçmeye özen gösteriyordu…?