3 Nisan 2018 Salı

GAVAT'A GIRAVAT / 8.BÖLÜM



8.BÖLÜM

Eve gelen misafirler…

Tam öğlen vaktiydi birden kapı açıldı o geldi. Bana hemen hazırlan dışarı çıkacağız dedi. Evleneli iki ay olmuştu daha bir kez bile dışarı çıkmamıştım. Gerçi çıkacak olsam onunla nereye gidecektim ki? Yanımda babam yaşında ki şişko yaşlı bir adamla kol kola mı gezecektim? Nereye gidiyoruz dedim birdenbire ama suratıma öyle bir bakmıştı ki korkudan hemen ayakkabımı giymek için kapıya yöneldim. Akşam bir iki arkadaşım gelecek içeceğiz beraber gidip yiyecek bir şeyler alalım seni o yüzden götürüyorum demişti. Her gece ona hizmet etmem yetmiyormuş gibi bir de arkadaşlarını mı getirecekti? Tıpkı babamın evinde gördüğüm manzara gibi. Annemden yemek yapmayı öğrenmiştim ama o bunları beğenmiyor bunlar la rakı mı içilir bana meze yapmayı öğren diyordu. Nereden öğreneceksem. Ama ona da bugün bir çözüm bulmuş yol üzerinde ki bir kitapçıdan yemek ve meze yapımı kitabını alarak evde dene ve öğren diye talimatları vermişti. Aşçı gibi. Her şeyi bana söylediği gibi yaptım. Aldıklarını tabaklara servis yaptım masaya koydum. İlk kez birileri gelecekti eve ben de ilk kez değişik birini görecektim bu evde. Nasıl davranacağımı bilmediğim için hata yapıp onların yanında beni azarlamasından çok korkuyordum.  Çünkü babam da öyle yapardı biri eve geldi mi daha çok dayılanır sürekli azarlar emirler yağdırırdı.  
Derken akşam oldu tam üç kişi geldi eve. İkisi kendisi gibi yaşlı diğeri ise daha gençti. Mutfakta korkarak nasıl davranacağımı bilmiyorum dedim. Sen mutfakta otur ben bir şey isteyince getirirsin demişti. O kadar yorulmuştum ki uykumda gelmişti. Ama onlar içtikçe içiyor daha da keyifleniyorlardı. Bir ara boş meze tabaklarını almak için odaya girdiğimde içlerinden biri, “İçeride niye oturuyor yenge? Yorulmuştur burada otursa ya” bizimle deyince kıyamet kopacak sandım. Hiç kopmadı. Nasip kendine de bir tabak al otur dedi. Oturdum onlar konuşuyor ben ise sessizce tabağımda kileri yiyordum. Aslında patlayacaktım neredeyse yemekten ama masada başka yapacak bir şey olmadığı için tabağıma doldurdukça yiyordum. İçlerinde genç olanı bir türkü söylemeye başladı. Sesi çok yanıktı öyle güzel söylüyordu. Ben de yemeğimi bırakmış onu dinliyordum. Kendimi çimdikledim ağlamamayım diye ama akan gözyaşlarıma engel olamadım işte. Benim o halimi fark edince
“Yengeyi üzdük Nasip. Karına da bir kadeh koysana, içmez mi?”
İşte, bu söz üzerine hafta da bir iki kere gelen sürekli arkadaşlarıyla içki masalarına oturup onlarla içmeye başladım. Buna nasıl kızmıyor ya da kıskanmıyor diye çok şaşırmıştım ilk önceleri çünkü masada benden başka kadın yoktu. Ama bu da yetmedi Nasip’e. Aramıza bir iki kadın daha eklendi. Bazen aynıları bazen başkaları...   







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder