8.BÖLÜM
Eve gelen misafirler…
Tam öğlen vaktiydi birden kapı
açıldı o geldi. Bana hemen hazırlan dışarı çıkacağız dedi. Evleneli iki ay
olmuştu daha bir kez bile dışarı çıkmamıştım. Gerçi çıkacak olsam onunla nereye
gidecektim ki? Yanımda babam yaşında ki şişko yaşlı bir adamla kol kola mı gezecektim?
Nereye gidiyoruz dedim birdenbire ama suratıma öyle bir bakmıştı ki korkudan
hemen ayakkabımı giymek için kapıya yöneldim. Akşam bir iki arkadaşım gelecek
içeceğiz beraber gidip yiyecek bir şeyler alalım seni o yüzden götürüyorum
demişti. Her gece ona hizmet etmem yetmiyormuş gibi bir de arkadaşlarını mı
getirecekti? Tıpkı babamın evinde gördüğüm manzara gibi. Annemden yemek yapmayı
öğrenmiştim ama o bunları beğenmiyor bunlar la rakı mı içilir bana meze yapmayı
öğren diyordu. Nereden öğreneceksem. Ama ona da bugün bir çözüm bulmuş yol
üzerinde ki bir kitapçıdan yemek ve meze yapımı kitabını alarak evde dene ve
öğren diye talimatları vermişti. Aşçı gibi. Her şeyi bana söylediği gibi
yaptım. Aldıklarını tabaklara servis yaptım masaya koydum. İlk kez birileri
gelecekti eve ben de ilk kez değişik birini görecektim bu evde. Nasıl
davranacağımı bilmediğim için hata yapıp onların yanında beni azarlamasından
çok korkuyordum. Çünkü babam da öyle
yapardı biri eve geldi mi daha çok dayılanır sürekli azarlar emirler
yağdırırdı.
Derken akşam oldu tam üç kişi geldi
eve. İkisi kendisi gibi yaşlı diğeri ise daha gençti. Mutfakta korkarak nasıl
davranacağımı bilmiyorum dedim. Sen mutfakta otur ben bir şey isteyince
getirirsin demişti. O kadar yorulmuştum ki uykumda gelmişti. Ama onlar içtikçe
içiyor daha da keyifleniyorlardı. Bir ara boş meze tabaklarını almak için odaya
girdiğimde içlerinden biri, “İçeride niye oturuyor yenge? Yorulmuştur burada
otursa ya” bizimle deyince kıyamet kopacak sandım. Hiç kopmadı. Nasip kendine
de bir tabak al otur dedi. Oturdum onlar konuşuyor ben ise sessizce tabağımda
kileri yiyordum. Aslında patlayacaktım neredeyse yemekten ama masada başka
yapacak bir şey olmadığı için tabağıma doldurdukça yiyordum. İçlerinde genç
olanı bir türkü söylemeye başladı. Sesi çok yanıktı öyle güzel söylüyordu. Ben
de yemeğimi bırakmış onu dinliyordum. Kendimi çimdikledim ağlamamayım diye ama
akan gözyaşlarıma engel olamadım işte. Benim o halimi fark edince
“Yengeyi üzdük Nasip. Karına da bir
kadeh koysana, içmez mi?”
İşte, bu söz üzerine hafta da bir
iki kere gelen sürekli arkadaşlarıyla içki masalarına oturup onlarla içmeye
başladım. Buna nasıl kızmıyor ya da kıskanmıyor diye çok şaşırmıştım ilk
önceleri çünkü masada benden başka kadın yoktu. Ama bu da yetmedi Nasip’e.
Aramıza bir iki kadın daha eklendi. Bazen aynıları bazen başkaları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder