31 Ağustos 2017 Perşembe

ŞÜPHE/10.BÖLÜM


SORU SORMA ZAMANI…

“Efendim hayatım” Kemal konuşmamız gerekiyor. “Ben de yoldayım zaten geliyorum” der demez telefonu yüzüme kapatmıştı. Aşağıya indim. Emine Hanım kahvaltıyı hazırlamış mutfakta bir şeylerle uğraşıyordu. Beni görünce “Günaydın efendim! Sütünüzü getireyim mi?” deyince hayır teşekkürler ben sabahları çay içmeyi seviyorum. Alabilir miyim?  “Ama efendim Kemal Bey bundan sonra size çay vermememi istemişti. Bu sözden sonra daha da gerilmiştim. Lütfen bırakında buna ben karar vereyim. Lütfen çay demler misiniz…?
Aslında biraz sert çıktığımı daha sonra anlamıştım. Mutfağa yanına gidip kusura bakmayın sizin bir suçunuz yok. Malum biraz gerginim deyip gönlünü almaya çalıştım. O da olgunlukla karşılamış “Bütün gün evdesiniz aslında biraz çıkıp hava alsanız size de bebeğe de iyi gelir yürüyüş yapmak” deyince, bunu benim neden daha önce yapmadığıma gerçekten düşünüp yapmadığıma kızdım. Evet, artık benim dışarıya çıkmam gerekiyordu. Böyle her şeyden korkarak ya da her şeye şüphe ile yaklaşarak iyileşemezdim ki; bu fikri için kendisine teşekkür edip salona geçtim. Televizyonu açtım. Kanalları rastgele geçiyordum ki bir kanalda film vardı onu izlemeye başladım. Derken Kemal geldi. Birden elimden kumandayı alıp,
 “Böyle şeyleri izlememelisin!” deyip televizyonu birden kapattı. Şok olmuştum. Birden bende dayanamayıp, Kemal ne yapıyorsun sen? Benimle de bebeğimizle ilgili her şeye sen karar veremezsin. Benim de haklarım var. Tamam, belki benim iyiliğim için yapıyor olabilirsin ama benim hiç hoşuma gitmiyor. İlk defa alışverişe çıktık, bebek için kendim için ne alınacağına sadece sen karar verdin. Hem de oraya daha önceden gidip odanın, yatağın, dolabın ölçüsünü ayarlamışsın. Oğlumun odasına gidiyorum kıyafetlerini yıkamışsın. Odamı toparlamışsın. Sabahları çay değil de süt içmem gerektiğine sen karar veriyorsun. Ben böyle bir insan olduğumu sanmıyorum. Yani birileri tarafından yönlendirilen biri. Halen hiçbir şeyi hatırlamamış iken, yaptığın davranışlardan bu kadar rahatsızlık duyuyorsam belki, iyileşince daha da huzursuz olacağım gibi geliyor. Yani beni rahatsız eden bir şeyler var senle ilgili. Yarın ilk işim kendi başıma sokağa çıkıp yürüyüşler yapmak olacak. Belki bu bana iyi gelir. Artık iyileşmek istiyorum...Emine Hanım lütfen çayımı koyar mısınız? Demiştim ama kendim bile şaşırmıştım tüm bu söylediklerime. Uzun zamandır kendimi bu kadar iyi hissetmemiştim. Sanki Kemal’e zehrimi akıtmış ve rahatlamıştım. Ve yine ilk defa bu kadar uzun cümleler kurmama rağmen kekelememiş, takılmamıştım. Kemal’de benim gergin olduğumu anlayınca daha fazla üstüme gelmeyip “Haklısın hayatım, sana yardım etmek için senin iyiliğin için yapmıştım ama…Haklısın sormalıydım. Ama olan oldu bundan sonra daha dikkat ederim. Neyse. Emine Hanım bana da bir çay koyunda bari karıma eşlik edeyim” demiş ve ortamı yumuşatmaya çalışmıştı.





30 Ağustos 2017 Çarşamba

ŞÜPHE/9.BÖLÜM


SEN BENİMSİN…

Gece yine o anlam veremediğim kabuslarla ter içinde uyanmıştım. Kemal’e baktım yatakta yoktu. Üzerime sabalığımı alıp ona bakmaya gittim. Aşağıdadır diye düşündüğüm için tam merdivenlerden inmeye hazırlanırken bebek odasından seslerin geldiğini duydum. Yavaşça oraya doğru yöneldim. Kapı aralıktı. Kemal içerde karyolanın başında durmuş sanki orada bebek varmış gibi kendi kendine konuşuyordu. Bir sürü şey söylüyordu ama çoğunu anlayamamıştım. Sadece son söylediğini duymuştum. “Sen benimsin! Sen benimsin!” 
Anlam verememiştim. Zaten Kemal’in bebekle ilgili takındığı tavırlar son derece beni şaşırtmaya başlamıştı. Yavaşça yatağıma geri döndüm. Onu beklemeye başladım. Ama tam bir saat o odada kalmıştı. Ayak seslerini duyunca gözlerimi kapatıp uyuyor numarası yaptım. Ama uzun bir süre de Kemal’in son günlerde yaptıklarını düşünmüş ve uyuyamamıştım. Bundan da son derece tedirgin olmuştum.
Sabah uyandığımda Kemal yoktu. Her gün yaptığı gibi “Seni seviyorum karıcığım işlerimi halledip geleceğim” yazılı notunu bırakıp gitmişti. Bana bir ara, büyük bir evin dekorasyon işini aldığını sık sık da oraya gittiğini söylemişti. Bazen de evde odasında çizimleri ile uğraşıyordu. Ben eve geldiğimden beri çizimlerimi yapmak için kullandığım odaya hiç girmemiştim. Ama artık kendimle ilgili bazı şeyleri hatırlamam gerektiğini düşünerek günlerdir kapalı olan odama girdim.
Her şey o kadar düzenli idi ki şaşırmıştım. Kemal ben hastanede olduğum sürede bir kez dahi odama girmediğini söylemişti. Masamın üzerinde ki kalemler, cetveller kağıtlar her şey bir simetri içinde idi. Ancak takıntısı olan biri bu kadar simetriğe önem verebilirdi. Kendimle ilgili acaba ben bu kadar düzenli miymişim diye düşünmeye başlamıştım. Masadaki çekmecede ki kağıtları karıştırmaya başladım. Bir sürü yapılmış çizimler vardı. Hepsinin altında da benim adım yazılı idi. Bunları ben çizmiş isem kendimle ilgili son derece ilginç bir fikre sahip olmuştum. Demek ki ben son derece renkli şeylerden hoşlanıyordum. Sonra birden aşağıda ki koltuk takımı, konsolu gözümün önüne getirdim. Madem bu kadar canlı renkleri seven biriyim peki neden aşağıda ki koltuk ve mobilya da siyah rengi seçmiştim ki…?
Sonra kendi odamdan çıkıp Kemal’in çalışma odasına girdim kapısı daima kapalı duruyordu. İlk dikkatimi çeken onunda masasının benim ki gibi son derece düzenli olduğuydu. Hem de masamın üzerinde duran her şeyin yeri, duruşu benimkine tıpa tıp benziyordu. Bu bir tesadüf müydü?
Birden Kemal’in gece bebek odasında söylediği “Sen benimsin!” cümlesi aklıma gelmiş ve bu sözden çok etkilenmiştim. İnsan henüz doğmamış kendi bebeği için neden böyle bir şey söylerdi ki?

Bebek odasına girdiğimde gözlerime inanamamıştım. Bebeğimiz için aldığımız her şeyi Kemal yıkamış ve büyük bir özenle askılığa asmıştı. Hem de bildiğim kadarıyla hiçbir erkekten beklenmeyecek bir titizlikle. Bunu bana neden söylememiş ve tek başına yapmıştı. Bu oldukça canımı sıkmıştı. Odama dönüp onu aramaya karar verdim...

29 Ağustos 2017 Salı

ŞÜPHE/8.BÖLÜM



ALIŞVERİŞ…

Hastane de ki muayenemden sonra kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Çünkü her şeyim normal çıkmıştı. Doktor bebeğimin cinsiyetinin erkek olduğunu söyleyince Kemal bir oğlu olacağı için sanki daha çok sevinmişti. Gerçi Doktor “Hazır mısınız cinsiyetini öğrenmeye?” dediğinde fark etmez ilk bebeğimiz sağlıklı olsun yeter demişti ancak erkek olduğunu öğrenince de yaşasın diye de bağırmıştı. Artık oğlumuz için odasını hazırlamaya başlasak iyi olur. Karnın da büyümeye başlayacak sana giymen için hamile elbiseleri alalım demiş ve yolumuzda ki ilk alışveriş merkezinde durmuştu.
İlk önce bir bebek mağazasına girdik. Çok etkilenmiştim. Burada çocuk beşiğinden, giysilerinden oyuncaklarından her şey rengârenkti. Kemal benden daha heyecanlı idi. Her gördüğü kıyafete farklı bir tepki gösteriyor çok güzelmiş bunu da alalım deyip sepete atıyordu. Uçuk mavi ile yeşilin tonlarından oluşan bebeğimiz için beşiğini, perdesini halısını hatta odasına koyacağımız oyuncaklarına kadar her şeyi büyük bir heyecanla seçmiş ve gün bitmeden her şeyi yollamalarını istemişti.
Eve geldiğimizde oldukça yorulduğumu fark etmiştim. Aldığımız her şeyi tek tek açıp tekrar bakmak istediğimde Kemal birden elimden almış, “Kirlenmesinler canım ben onları odası gelince yerleştiririm” demişti. Biraz garip gelmişti bu davranışı zaten aldığımız hemen her şeyi kendisi seçmiş resmen bana söz hakkı dahi tanımamıştı. O an orada şaşkınlıkla bir şey söylememiştim ama şimdi düşünüyorum da benim gösterdiğim her şeyi görmezden gelip “Bu daha güzel hayatım!” deyip kendi seçtiğini sepete atmıştı. Onu kırmamak için bir şey söylememiştim ama sanırım ben kendim kırılmıştım. Sonuçta o benim bebeğimdi onu ben doğuracaktım ve istediğim her şeyi alabilecek durumda iken bebeğime hiçbir şey seçememiştim…
Biraz sonra bebeğimiz için aldıklarımızı getirdiler. Kemal karyolanın, gardırobun, oyuncakların nereye konacağını sanki önceden ayarlamış gibi daha odaya eşyalar gelir gelmez yerlerini söylemişti bile. Burada da bana söz hakkı tanımamıştı. Ben de Kemal’e o karyolanın oraya sığacağını nereden bildin dedim. Karyolayı monte eden çocuk “Ağabey birkaç kere önceden mağazamıza gelip her şeyi ayarladı, ölçü bile vermişti” deyince birden Kemal benim sanki duymamam gereken bir şeyi duymuşum gibi acele ile “Sen git dinlen canım, bugün çok yoruldun” deyip beni dışarıya çıkarmıştı.
Odadan çıkmıştım ama Kemal’in bu davranışı garip gelmişti. Yani çocuğun söylediğine göre Kemal o mağazaya daha önce gitmiş alacağı şeyleri bile ayarlamıştı. Bunu neden benden gizlemişti ki...? 


28 Ağustos 2017 Pazartesi

ŞÜPHE/7.BÖLÜM



KAZA GÜNÜ…

“O sabah bir iş toplantısına yetişmem gerekiyordu. Seninle evde vedalaştık. Sende o gün dışarıya alışverişe çıkacağından bahsetmiştin.  Akşama doğru defalarca seni aradım, mesaj attım bana geri dönmedin. Telefonunu evde unuttuğunu düşündüm. Akşam eve geldim. Evde yoktun. Bekledim saatlerce gelmedin. Karakola gittim. Yirmi dört saat geçmeden kayıp başvurusu alamayacaklarını söyledikleri için tekrar eve geldim. Sabaha kadar uyumadan seni merak içinde bekledim. Ertesi gün kayıp başvurusunu yaptım. Sonra da sana bir arabanın çarpıp kaçtığını ve senin yoğun bakımda olduğunu öğrendim. Günlerce uyanmanı bekledim. Birde sana çarpıp kaçan o kişilerin bulunmasını.  Ama maalesef ki halen bulunamadı ve halen aramızdalar.”
Kemal bunları anlatırken gözyaşlarıma engel olamıyordum. Ama biliyordum ki benim iyiliğim için yapıyor. Çünkü psikoloğum güzel anılarınızı, paylaştıklarınızı sık sık konuşun demişti. Ama ben sadece dinleyen taraftım. Konuşurken doğru kelimeleri bulamamam, arada konuşmaya çalışırken takılmam halen beni çok geriyordu. Kemal de bunu bildiği için sorularına sadece evet, hayır, olur gibi kısa kelimelerle geçiştirmemle bile yetinip mutlu oluyordu.
Sadece tek sorunum her uyuduğumda gördüğüm ama bir türlü adlandıramadığım sonrada korku içinde uyandığım kabuslarımdı. Aslında rahat uyumam ve bir an evvel iyileşmem için ilaçlarımı Kemal bizzat kendi takip ediyor, bir dakikasını dahi geçirmiyordu.
İçtiğim ilaçlar yüzünden ne zaman uyuyup uyanacağım hiç belli olmuyordu. Birkaç kere gecenin bir yarısında gördüğüm rüyalar yüzünden uyanmış her seferinde de Kemal’i beni izlerken bulmuştum. Bana gördüğüm rüyalar yüzünden çeşitli sesler çıkarttığımı o yüzden uyandığını söylemişti. Kendisini de uyandırdığım için üzülüyordum ama elimde değildi ki.

Eve geleli iki hafta olmuştu. Hamileliğimle ilgili de pek bir sorun yaşamıyordum. Aslında hastaneye kontrol zamanım da gelmişti, ama evden çıkıp hastane ortamına tekrar gitmek istemediğim için ertelemiştim. Hastaneden aranıp da kontrolleriniz için gelmeniz gerekiyor denilince daha fazla erteleyemeyeceğimi anlamıştım… Kemal bunun için bana neden ısrar etmemişti…?

27 Ağustos 2017 Pazar

ŞÜPHE/6.BÖLÜM

YAŞAMA SEBEBİM...
         
Ertesi sabah,

Uyandığımda Kemal yanımda yoktu. Başucumda bir buket çiçek ve üzerinde bir not duruyordu. “Bu sabah seninle uyandığım için çok mutluyum. Seni çok seviyorum. Dışarıda ki işlerimi halledip geleceğim. Masada senin kullanman için bir telefon bıraktım. İlk başa da kendimi kaydettim. Ararsın beni. Öptüm” yazıyordu. Telefonu elime aldım. Rehberinde iki kişinin ismi yazıyordu. Birincisi “YaşamaSebebim” diye kaydedilmişti. Demek ki ben Kemal’e Yaşama sebebim diyordum. İkinci kayıt ise Emine Hanım adına aitti. Demek ki kendi adıma ait bir telefonum yoktu. Ya da kayıp mı olmuştu?
            Salona geldiğimi duyan Emine Hanım “Günaydın Sumru Hanım. Kahvaltınız hazır. Ama istediğiniz özel bir şey varsa hemen hazırlarım” demişti. Başımda şu geçmeyen ağrı midemi de bulandırıyor. O yüzden teşekkür ederim. Sofrada kiler çok güzel görünüyorlar diyebildim. Emine Hanım gülümsemiş, o mide bulantıları sanırım bebekten geliyor deyince birden hamile olduğumu tekrar hatırlamıştım. Nasıl yani ben anne mi olacaktım? Belki başka şartlarda bu haberi almış olsam tepkim daha farklı olabilirdi. Ancak şu yaşadığım kötü günlerden dolayı galiba pek fazla sevinememiştim. Kendimi bir an suçlu gibi hissettim.
Derken kapı çalmış ve Kemal gelmişti. Beni sofrada bir şeyler yerken görünce sevinmiş, bende Emine Hanım bir çay içerim, eşime eşlik edeyim demiş ve sofraya oturmuştu. Bir yandan bir şeyler yiyor bir yandan da bana okulda ki günlerimizden bahsediyordu. “Okuldaki en güzel kızlardan biriydin. Ve seni etkilemek sonra da tavlamak için yapmadığım şaklabanlıklar kalmadı. Aynı bölümde okuduğumuz için her gün birbirimizi görüyorduk. Senin hayatta hiçbir akraban yok. Annen ile baban seneler önce ölmüşler. Ama nerede yaşıyorlardı, nasıl ve ne zaman öldüklerini anlatmadın. Yani bana öyle demiştin. Zaten o yüzden seninle sadece nikah yaptık. Sen maddi durumu oldukça iyi olan bir kız arkadaşınla bir öğrenci evinde kalıyordun. Ancak o arkadaşın bir gün ortadan kayboldu. Okulu da bıraktı. Ailesi yurt dışında olduğu için belki onların yanına dönmüştür diye söylemiştin bana. Hatta bir gün dönse bile ona öyle kırıldım ki habersizce gittiği için asla konuşmam bile demiştin.”
Kemal bunları anlatırken sanki başkasının hayatını dinliyor gibi gelmişti. İnsan anne ve babasının öldüğünü dahi hatırlamaz mı? Ama hatırlamıyordum işte. Ama içim bir tuhaf olmuştu. Yani bu hayatta hem öksüz hem yetim olma duygusunu bilenlerdenim. Kim bilir ne zorluklar çekmişimdir. Annem ve babam öldülerse acaba beni kim büyüttü? Nerede ve nasıl bir hayatım oldu? Kemal’i telefonuma Yaşama Sebebim diye kaydetmişim. Evlenmeden önce hamile kalmışım. Peki neden ailem hakkımda bana daha fazla bilgi veremiyor. Yani en yakınım o ise niye ona ailem hakkımda ona bilgi vermemiş olayım ki. Acaba benim Kemal’den sakladığım şeyler mi var? Ben bunları düşünürken Kemal anlatmaya devam ediyordu;  
“Benim ailem yani annemle babam Trabzon’un bir köyünde yaşıyorlar. İkna edemedim onları benimle yaşamaya. Çok yaşlılar. Babamın ayakları tutmuyor, yatalak o yüzden yürüyemiyor. Ben Üniversiteyi kazanınca İzmir’e geldim, iş ortamı falan derken oraya dönmeyi istemedim. Sen iyileş onları da getireceğim. Seninle apar topar evlendiğimiz için tanışamamıştınız. Neyse okulumuzun bitmesine yakın nihayet sana açıldım. Sende bana karşı hislerinin olduğunu söyleyince sevgili olduk. Ve sen hamile kaldın. Bizde hemen evlendik...O sabah…”







26 Ağustos 2017 Cumartesi

ŞÜPHE/5.BÖLÜM



YABANCI EV…

Her şey o kadar yabancıydı ki; bu ev, bu oda bu banyo, Kemal bile... Kim bilir ne kadar güzel günlerimiz olmuştur bu evde. En özel şeylerimizi paylaştığımız bu oda bile ne kadar soğuk ve yabancı geliyor. İnsan beyni ne kadar önemliymiş meğer. Hele anılar…Şu an bu eve misafirliğe gelmiş biri gibi hissediyorum kendimi. Biri karşında durmadan sana bir şeyler anlatıyor, sense onun anlattıklarını ilk kez görüyor ya da duyuyor gibi hayretle dinliyorsun. Yani bu kadar detayın içinde nasıl hiçbir bölümünü hatırlayamıyordum kendime kızmaya başlamıştım. Ama sonra birden psikoloğumun dediği aklıma geldi “Ümitsizlik yok...! Pes etmek yok...!”
Etrafıma daha dikkatlice bakmaya çalıştım bu sefer acaba tanıdık bir şeye rastlar mıyım diye. Ama yine olmamıştı. Yani hiçbir şey tanıdık gelmiyordu. Ne bu salon ne yatak odası…Komedinin üzerinde Kemal ile resimlerimiz vardı. Gerçekten çok mutlu görünüyorduk. Çekmecelerde ki çamaşırlar, gecelikler, gardıropta ki elbiselerin hiçbiri sanki bana ait değildi. Çaresizce banyoya ilerledim. Çıktığımda kendimi daha iyi hissediyordum. Çünkü günler sonra duş almak iyi gelmişti. Kemal’in “Hadi hayatım hazırsan aşağıya yemeğe gel!” demesiyle irkildim.
Merdivenlerden aşağıya inmek isterken birden içimin ürperdiğini fark ettim. Sanki yükseklik korkum varmış da onu hatırlamış gibi bir hisse kapıldım. Hemen tırabzana iki elimle sıkıca sarıldım ve gözlerimi kapattım. Resmen korkudan oracıkta kalakalmıştım. Bunu gören Kemal yanıma koşmuş “Sana yardım edeyim demiş ve elimden tutmuştu. Beraberce aşağıya indik. Biraz dinlenip sakinleştikten sonra;
“Duş almak iyi gelmiştir. Acıkmışsındır da. Bugün Emine Hanım’a istediğin şeyleri yapabilirsin dedim, ama yarından itibaren sen istediklerini söylersin Emine Hanım yapar. Sofraya oturalım mı?” demiş ve yanağımdan öpmüştü. Gerçekten acıkmıştım. Kemal’in uzanan elini tutmuş masaya oturmuş ve tabağıma konulan her şeyin tadına bakıp ve hepsini de beğenmiştim…Günlerdir hastanede verdikleri tatsız tuzsuz yemeklerden sonra bu Emine Hanım’ın yemekleri çok hoşuma gitmişti.








25 Ağustos 2017 Cuma

ŞÜPHE/4.BÖLÜM



EVE DÖNÜŞ…


Bugün hastaneden taburcu olacağım. Artık her anlamda iyi olduğumu söylüyor doktorlar. Bende kendimi daha iyi hissediyorum ancak çok fazla konuşmamaya özen gösteriyorum. Çünkü bazen konuşurken doğru kelimeyi bulamıyor yanlış cümleler söyleyebiliyorum. Bu bana rahatsızlık verdiği ve sinirlendirdiği için evet, hayır gibi kısa cümlelerle geçiştiriyorum. Kemal bana çok sabırlı davranıyor ve her seferinde “Ben anladım hayatım ne demek istediğini merak etme, geçecek” diye moral veriyordu.
Erkenden gelmişti beni almaya. Psikoloğum yaptığımız egzersizlerden Kemal’e de bahsetmiş evde de bunlara devam etmemizi tembihlemişti. Kullanacağım ilaçlar hakkında da bilgi vermişti. Ben bir yandan hastaneden ayrılıyorum diye seviniyordum ama bir yandan da bilmediğim bir yere gidiyorum düşüncesi ile korkuyordum. Ama Kemal vardı onun yanında kendimi güvende hissediyordum.
Kemal hastanenin önünde duran bir taksiye işaret etti. Bana da park yeri bulamam diye araba ile gelmedim demişti. Bindik ve yola koyulduk. O kadar heyecanlanmıştım ki, Kemal elimi sıkıca tutmuş ve beni ne kadar çok sevdiğini söylüyordu.  Taksiciye Sahilevleri mahallesi, Ökmen sokağının sonu demişti. İçimden demek ki evimiz orada diye düşündüm. Heyecanlanmıştım. Bir an evvel eve girip kendimi test etmek istiyordum. Belki yaşadığım bu ev anılarımı ve hafızamı canlandıracaktı. Taksiden inerken Kemal elimi tutup “Evimize hoş geldin karıcığım” demişti.
Burası çok büyük ve güzel bir villa idi. Bu kadar büyük bir ev olmasına aslında şaşırmıştım. Dışı böyle güzelse içi nasıldır acaba diye düşündüm.
Kemal anahtarla kapıyı açacaktı ki kapı birden açıldı. Orta yaşlarda bir kadın bizi kapıda karşılayıp “Hoş geldiniz efendim” dedi. Kemal “Hayatım, bize evin tüm işlerinde yardımcı olacak Emine Hanım. Çok güvenilir bir yerden referansla geldi. Senin yorulmanı istemiyorum.  Bahçe içinde ki müştemilatta kalacak. Bunu hep istiyorduk bende sen gelmeden ayarladım. Hem artık bebekte var, fazla yorulmaman lazım” demiş ve yine aklımdan geçen tüm soruları cevaplamıştı. Zaten fazla sorgulayacak, konuşacak halimde yoktu. Doktorlar bu halsizliklerin, baş dönmelerimin hem travmadan hem de hamilelikten dolayı olmasının son derece normal olduğunu söylemişlerdi. İçeriye girer girmez şöyle bir etrafı incelemeye başladım. Kemal’in anlattıklarından dolayı bazı bilgilere sahip olmuştum ama halen bilmediğim ve merak ettiğim o kadar çok şeyler vardı ki.
 “Hatırlaman için sana istersen her detayı anlatayım karıcığım. Burası salonumuz. Bu siyah koltukları hatırlıyor musun? Sen seçmiştin. Akşamları televizyon seyrederken rahatça oturabilelim diye büyük koltuk olmasını tercih etmiştin. Burası mutfağımız. Geldiğimizde burası yapılı idi. Yani biz buraya bir şey yapmadık. Zaten eski ev sahipleri burada çok az oturmuşlar. Evlendikten kısa süre sonra boşanmaya karar vermişler. Kadın zaten çok çirkin ve çok şişman bir kadındı. Adam başkasına âşık olmuş. Evi satıyorlardı bizde aldık.
Bu merdivenlerle aşağıya iniliyor. Gördüğün gibi burada da salon var. Şu ikisi misafirler için yatak odası, diğeri ise oturma odası. Mutfak, tuvalet, banyo her şey mevcut bu katta. Şuradaki kapıdan da arka bahçeye çıkılıyor. Gel şimdi de yukarıyı gezdireyim sana. Burası bizim yatak odamız. Bu katta da tıpkı aşağıda ki gibi üç oda var. Birisi benim çizimlerimi yaptığım çalışma odam, diğeri ise senin çalışma odan. Burası oturma odası idi ama artık bebek odası olacak. Evet burası da banyo. Seni ilk günden yordum galiba. Ama doktordan tembihliyim ne yapayım. Her şeyi sana gerektiğinde en baştan anlatmalıymışım. Doktorlar çok sıcak olmamak kaydı ile bir duş alabileceğini söyledikleri için yemekten önce istersin diye düşünüyorum. Bornozun kapının arkasında deyip beni yalnız bırakmıştı.”











24 Ağustos 2017 Perşembe

ŞÜPHE/3.BÖLÜM



BÜYÜK KORKU…

Başımda ki şiddetli ağrı ile uyanmış elimde ki serum ile altımda ki idrar torbasına bakıyor olayları düşünüyordum ki, kapı açıldı;
 “Sumru Hanım! Dün sizinle bazı şeyler konuşmuştuk hatırlıyor musunuz? Birazdan bir polis memuru ifadenizi alacak. O gelmeden tekrar anlatayım mı?” Deyince hatırladığım için hayır anlamında kafamı sallamıştım. “Güzel… Bende burada kalacağım. Anlatmakta zorlandığınız yerde ben devreye gireceğim. Sakin olun ve polisin sorularına cevap vermeye çalışın. Anlaştık mı?” Konuşmadan yine kafamı bu seferde evet anlamında sallamıştım. Ama polisin sorularına nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum.
Derken polis içeriye girdi. Bana önce “Kim olduğunuzu hatırlıyor musunuz? Bu kimlik ve ehliyet sizin çantanızdan çıktı, 12.08.1987 İzmir doğumlu Sumru Çınar, diye söze başladı. Adım bile bana yabancı gelmişti. Sumru Çınar… Ardından bana o gün ne olduğunu, bunu bana kim ya da kimlerin yaptığını görüp görmediğimi sordu. Kendimi o kadar çaresiz o kadar yalnız hissetmiştim ki, ağlayarak her soruya sadece hayır diyebildim. Sonra polis ile psikolog kendi aralarında bir şeyler konuştular ama ben hiç umursamadan uyumak için kafamı yastığa koydum. Çünkü bu bir rüya ise bir an önce uyanmak istiyordum...
……..zaman sonra…
Sumru hanım uyanın, uyanın sözleriyle gözlerimi açtım. Bakın size kimi getirdim. Eşiniz burada deyince, kim olduğunu ve onu hatırlayıp hatırlamayacağımı anlamak için kafamı ona doğru çevirdim. Karşımda bana sevgi ile bakan onu gördüm. “Geçmiş olsun karıcığım. Beni ne kadar korkuttun anlatamam. Çok şükür hayattasın. Günlerdir seni görmek için bekliyorum ama doktorlar buna izin vermediler” demiş ve bana sevgi ile sarılmıştı. O kadar şaşkındım ki devreye yine psikoloğum girdi. “Sumru Hanım, eşiniz Kemal Beye de anlattık. Sizin onu birdenbire tanıyamamanız son derece normal. Hatta bu hastaneden taburcu olup eve gittiğinizde dahi devam edebilir. Yalnız belli ki eşiniz sizi çok seviyor bunu söyleyebilirim. Çünkü günlerdir buraya size sağlık açısından verilmeyeceğini bile bile çiçeksiz gelmedi. Siz uyurken kapıdan ayrılmadı. Gelişmeleri gözü yaşlı izledi. Bakın bugünde hatırlamanıza yardımcı olmak için düğün fotoğraflarınızı getirmiş. Hadi birlikte bakın belki bir şeyler size tanıdık gelebilir” demiş ve bizi yalnız bırakmıştı.
Eşim olduğunu söyleyen adamın adı demek ki; Kemal’miş diye düşündüm. Uzun boylu, yakışıklı son derece düzgün ve kibar konuşan biri idi. Bir yandan fotoğrafları gösteriyor bir yandan da saçlarımı okşuyordu. Ancak kafamda halen dikişler olduğu için canımı yakmamaya da oldukça özen gösteriyordu. Birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizden ve mutlu bir evliliğimiz olduğundan bahsediyordu. Kendisi ile Üniversitede de okurken tanışmışız. İkimizde Aynı bölümde iç mimarlık okumuşuz. Kısa bir birlikteliğimizden sonra bir ay öncede evlenmişiz.
İyi de bunların hiçbiri bana tanıdık gelmiyordu ki; evet, o resimde ki gelinlikli kadın bendim. Yanımda ki de o. Ama ne kadar zor bir durum bu. Karşımda ki adam bana olan aşkından bahsediyor ben ise ona şüphe ile yaklaşıyor yabancı gibi bakıyorum. Gözlerim dolmuştu. Bunu fark eden Kemal, “Seni o kadar iyi anlıyorum ki karıcığım. İnan bu günler geçecek, bizi hatırlayacak kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sana bunu yapanlarda cezasını bulacak. Ben hep senin yanında olacağım” demişti. Yalnız olmadığımı, beni seven birinin olduğunu bilmek hoşuma gitmişti.
 Ama ya bana bunu yapanlar ne olacaktı? Bana bilerek zarar vermişler ise ya halen peşimde iseler… Ya tekrar denemeye kalkarlarsa…Hep böyle şüphe içinde mi yaşayacağım...?










23 Ağustos 2017 Çarşamba

ŞÜPHE/2.BÖLÜM


BEN KİMİM ?...

Uyandığımda başucumda bir hemşirenin tansiyonumu ölçmek için beklediğini gördüm. Gülümseyerek “Günaydın Sumru Hanım! Nasılsınız? Şimdi tansiyonunuzu ölçeceğim. Kolunuzu uzatabilir misiniz” demiş ve aleti koluma yerleştirmişti bile. Ne Sumru’su ne tansiyonu, ben kimim, neredeyim diye sormak istedim ama o gücü kendimde bulamadım. Sanırım bunu hemşire hissetmiş olacak ki; “Sakin olun! Hastanedesiniz. Şimdi doktorunuzu çağırmaya gidiyorum o her şeyi size anlatacak” demiş ve odadan çıkmıştı.
Hemşirenin söylediklerini içimden tekrarlayıp anlamaya çalışırken, hemşire yanında bir doktor ile geri gelmişti. Doktor gülümseyerek yanıma yaklaşıyor son derece sevimli görünmeye çalışıyordu.  İlk sözü de,
“Nihayet uyandınız Sumru Hanım, günlerdir sizi bekliyordum. Ben psikolog Erdinç Aydın. Bana ihtiyacınız olduğu müddetçe yanınızda olacağım. Sakin kalıp, beni anlamaya çalışmanızı rica ediyorum. Şimdi Sumru Hanımcığım. Dün hocamız size bazı bilgiler verdi. Yalnız bunları geçirdiğiniz kaza ve aldığınız ilaçlardan dolayı hatırlamıyor olabilirisiniz. Bu yüzden tekrarlayacağım. Yaklaşık on beş gün önce birileri sizi hastanemizin önüne bırakıp kaçmışlar. Durumunuz pek de iyi değilmiş. Üstelik düşük yapma tehlikesi geçirmişsiniz yani, hastaneye bırakıldığınızda kanamanız varmış. Ama şimdi bebeğiniz gayet iyi. Yalnız sizi bu hastaneye getirenler bırakıp kaçtıkları için size ne olduğunu ya da size bunu kimin yaptığını bilemiyoruz. Polis halen üzerinde çalışıyor. Aslında burada yapacağımız şu konuşmayı kayıt altına almak için poliste olacaktı, ama ben bunu sizin için özel izinle birazcık erteledim. Çünkü önce size neler olduğunu anlatmam gerekiyordu.
Evet dediğim gibi…Kaza geçirmişsiniz ve öylece ölüme bırakılmışsınız. Kafa travması geçirdiğiniz için uzun bir süre yoğun bakımda kaldınız. Verilen ilaçlar uyku yapabilir. Uyandığınızda da bu konuşmaları yine hatırlayamayabilirsiniz. Sizinle hiç bıkmadan usanmadan aynı şeyleri konuşabiliriz. Ta ki siz bazı şeyleri hatırlayana kadar. Ayağa kalkıp yürümeye başlamanız, yemek yemeğe başlamanız, konuşmalarınızın tam anlamıyla anlaşılması için bir süre daha geçmesi gerekiyor. Ve en önemlisi de her şeyi hatırlamanız için.
Eşiniz dışarıda günlerdir sizin uyanmanızı bekliyor. Birazcık yol aldığımızda onun sizi görmesine izin vereceğim. Benim şimdilik anlatacaklarım bu kadar. Biraz uyuyup dinlenmeniz için sizi yalnız bırakacağım ama yine geleceğim belki bu konuşmaları tekrar tekrar yapacağım. Yılmamalıyız çünkü ancak bu şekilde size yardımcı olabiliriz.”
Yalnız kalmıştım söylenenleri anlamaya çalışıyordum. Kaza yaptığım söyleniyordu. Nerede, nasıl? Biri bana araba ile mi çarpmış ve sonrada kaçmış mıydı? Ama neden? Bana Sumru Hanım diyorlar. Adım bu muydu? Eşiniz dedi yani ben evli miydim? Kiminle? Onu görünce hatırlayabilecek miydim? En önemlisi Hamileymişim. Yani benim bir bebeğim mi olacak? Allah’ım bütün bu soruların cevaplarını öğrenebilecek miyim...?


21 Ağustos 2017 Pazartesi

ŞÜPHE/1.BÖLÜM


         
           YOĞUN BAKIM…


Gözlerimi açar açmaz yataktan kalkmak istedim, ama başımdaki ağrı o kadar şiddetliydi ki bunu yapamadım. Tekrar gözlerimi kapattım çünkü bu ağrı hiç geçmeyecek gibi görünüyordu. Kalkıp hemen çaresine bakmalıyım diyerek elimle yatağın kenarından destek alarak kalkayım dedim, bu seferde elimde bir acı hissettim. Sanki bir şey batmıştı. Elime baktığımda gözlerime inanamadım. Elimde bir serum bu da yetmiyor gibi altımda da idrar torbası takılı idi. Neler olduğunu anlamak için etrafımı incelediğimde burasının bir hastane odası olduğunu gördüm. İyi de ben buraya nasıl ve neden gelmiştim? Elimle ağrıyan kafama dokunduğumda kafamda da bir şeylerin sarılı olduğunu fark ettim. Başımda ki ağrı izin verse avazım çıktığı kadar imdat diye bağıracaktım ki; kapı açıldı. İçeriye elinde serum şişesiyle bir hemşire girdi. Tam her şeyi ona sorar öğrenirim diye düşünürken, hemşire beni gördüğüne şaşırmış tavrıyla acele ile odadan tekrar çıktı. Ben daha da şaşırmıştım. Arkasından bağırmak için bir hamle yapsam da bunu başaramadım. Çünkü sesim bir tuhaf çıkmıştı. Ellerimi dudaklarıma götürdüm. Acaba ağzımda bir şey mi var diye. Hayır, ağzımda bir şey de yoktu. Peki, neden hemşirenin arkasından çok istememe rağmen bağıramamıştım. İçimden bana ne oldu? Allah aşkına biri anlatsın ya, dedim.
Biraz sonra kapı tekrar açıldı ve birkaç doktor ve hemşire odaya girdi. Biri beni muayene ediyor biri cihazlara bakıyordu. Burada neler oluyor, benim burada ne işim var diye sormak istemiştim, ama sorduğum soruyu ben bile anlamamıştım. Sanki o konuşan ben değildim. Anlatmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Beni muayene eden Doktor, “Korkmayın bir kaza geçirdiğiniz için buradasınız. On beş gündür burada yoğun bakımda yatıyordunuz. Bazı şeyleri hatırlayamamanız, ya da konuşmakta bazı sıkıntılar çekmeniz çok normal. Bunun için endişelenmeyin. Hiçbir şey içinde acele etmeyin. Özellikle de ayağa kalkmaya çalışmayın. Başınız dönebilir yere düşebilir ve tekrar yaralanabilirsiniz üstelik iki aylık hamilesiniz. Bu da hiç iyi olmaz. Başınızda korkunç bir ağrı olabilir, görmede de sorun olabilir, konuşmada zaten bir sorun oluşmuş bunu biraz önce gördük. Bunların hepsi beklediğimiz sonuçlar. Kafanızda birkaç tane dikişleriniz var. Sık sık size uğrayacağım. Anlatmak istediklerinizi kalem kâğıda yazarak da yapabilirsiniz. Anlaştık mı?” deyip bir çırpıda her şeyi açıklamıştı.

İki aylık hamilesin demişti. Ne hamilesi ya! Ben evli miydim? Kocam kim? Bu kadar kolay mıydı? “Bir kaza geçirdin, şu normal bu normal, korkma!” deyip gitmek. Bana daha fazla bilgi lazımdı. Ama önce şu beynimdeki ağrıyı yok etmeleri gerekiyordu. O yüzden bana her şeyi yeterince açıkladığını düşünen doktor henüz odadan çıkmamışken bir dakika demek istedim ama sanki ağzımdan benimde anlamadığım başka laflar çıkmıştı. Sanki ağzıma sahip olamıyordum. Konuşmaya çalışırken dudaklarıma sanki bir şeyler oluyordu. Doktor yine de bana dönmüş ve anlamış gibi “Biliyorum yaptığım açıklamayı yetersiz buldunuz. Ama uzun bir uykudan uyandınız. Fazla yorulmamanız gerekiyor. Hem kendiniz hem de bebeğiniz için. Ağrılarınız için hemşire size ilaç verecek ve uyuyacaksınız. Benim başka hastalarım da var onlara bakmalıyım” deyip odadan çıkmıştı…

14 Ağustos 2017 Pazartesi

10.BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...


10.BÖLÜM

       Aradan iki hafta geçmişti. Gözüm kulağım Cemilden gelecek bir haberde idi. Sonunda beni aradı mesai çıkışında aynı mekanda buluşalım dedi. Günlerdir işe bir ölü gibi gidip geliyordum. Heyecandan mesai saatini bekleyememiş ve sözleştiğimiz yere çok önceden gitmiştim bile. Amacım Cemil gelmeden biraz bir şeyler içip sakinleşmeye çalışmaktı. Derken Cemil geldi. Erkenden geldiğimi ve içmeye başladığı görünce “Anlaşıldı çok Heyecanlıyız… O zaman ben seni daha fazla bekletmemeyim ve neler öğrendiğimi hemen anlatayım” demişti. Anlattıklarını ağzım açık dinliyordum.
       “Nazlı bir hayat kadınıymış. Yanında ki öldü sanılan kadında yani Mehtap, onun ablasıymış. O gece o adamlarla pavyondan beraber çıkmışlar. Mehtap’ın, o kendisini bıçaklayan adama yüklüce borcu varmış. Adam ya ödersin ya da seni önüme gelene satarım diye tehdit ediyormuş.  Mehtap ile Nazlı her yolu denemişler, ama bir türlü kurtulamamışlar. Paranın bir kısmını toparlıyorlarmış, ama adam geç kaldınız faiz işledi deyip onları tekrar borçlandırıyormuş. O gece, yani senin sokağında onları gördüğün gece, kızlar onlarla eğlenmeye gitmekten vazgeçmişler. Büyük bir kavga başlamış. Hepsi sarhoş. Arada para, kadın…Başka ne beklenir ki! Tartışma büyüyünce adam gerçekten Mehtap’ı bıçaklamış.
İşte bundan sonrası daha da ilginç. Evet Mehtap’ın durumu ilk önceleri gerçekten kötüymüş yoğun bakım v.s hatta bir ara kalbi falan durmuş herkese öldü diye söylenmiş, ama kadın tekrar geri dönmüş yani ölmemiş. Nazlı da bundan faydalanarak her şeyi, herkesi ayarlamış. Yani borçlularından kurtulma biletini onu öldü göstererek bulmuş. Hatta Mehtap’ın ailesine çocuğuna dahi acımadan…
Mehtap’ı bıçaklayan adamda onu öldürdüğünü sandığı için kendi paçasını kurtarmak için, Nazlı’nın peşini bırakmış. Ama “İşte su testisi galiba suyolunda kırılır!” Derler ya. Nazlı ile Mehtap bu yaşadıklarından ders alacaklarına ya da korkacağına bu tehlikeli oyunu başka kişiler üzerinde de farklı yollarda denemeye devam etmişler. Yani önce zengin müşterilerle anlaşıyorlarmış. Sonra o gece bir tartışma çıkartıp kendi kendilerini yaralayıp hatta bazen duruma göre içlerinden birini öldü gösterip, tıpkı senin olayında olduğu gibi, adamı her ay tehditlerle haraca bağlıyorlarmış. Ancak gel gör ki gün gelmiş biri onlardan daha uyanık çıkmış. Adam ikisini de polise vermekle tehdit edince bu seferde bunlar adama sürekli sus payı vermeye mecbur olmuşlar. Ama bu durum bir müddet sonra Nazlı ile Mehtap’ın canını sıkmaya başlamış. Ve adamı ortadan kaldırmaya karar vermişler. Bunun için birini bulmuşlar ve otuz bine anlaşmışlar. 
İşte Nazlı’nın o gün arabasını acele ile satmak isteme sebebi; ortadan kaldırması için tuttuğu adama vermek içinmiş. Adam iş biter paramı o gün alırım demiş, anlaşmışlar ancak Nazlı’nın arabası kazaya karışınca, adama da parayı anlaştıkları günde veremediği için adam çok sinirlenmiş. Tehditler…Tehditler…
İşte canım arkadaşım. Benden bu kadar!” demiş ve bir müddet daha benimle kaldıktan sonra yanımdan ayrılmıştı.
Peki, bundan sona ne mi oldu? Ya da bu duyduklarım beni korkuttu mu? Ya da hislerimi değişirdi mi? Asla..!
 Nazlı mı? Şu an bizim iş yerinin hurda araçlarını koyduğumuz depoda benim yanımda. Bunları bana bir de o anlatıyor. Her şey için benden yine özür diliyor. Ama onu affedemiyorum. Çünkü ben ona defalarca şans verdim. Hem de bütün bu öğrendiklerime rağmen.  Ama o geçmişini geride bırakamadı. Yalanlarına, oyunlarına devam etti. Her seferinde onu girdiği bataklıktan kurtarmaya çalışırken, bende onunla battım. Ama artık bende yoruldum ve bittim. Eskiden içkiyi sırf sosyal içici olmak adına içiyordum. Şimdi ayık olduğum an yok. Şu an sadece onu izliyorum. Halen gözüme çok güzel görünüyor. Yaptığı iş beni ilgilendirmiyordu. Çektiği acılarda umurumda değildi. Yeter ki bana söz verdiği gibi değişseydi. Artık sadece kendimi düşünüyorum. Aylarca çektiklerimi. Bu uğurda kaybettiklerimi. Ne kadar güzel bir hayatım vardı. O gece orada olan olayları hatırlayamadım, ölen bir kadına yardım edemedim diye kendimi suçladım durdum. Her gece kabuslar gördüm. Ailemin de benimle acı çekmesine sebep oldum. 
Şimdi ne mi olacak? Birazdan polisler gelecek. Beni Nazlı’yı öldürdüğüm için tutuklayacaklar. Kendime çok kızıyorum. Keşke onun değiştiğine inanmasaydım. Keşke onunla evlenmeseydim. Ona olan zaafımı, aşkımı kullanıp, diğerlerini kandırdığı gibi beni de kandırmasına izin vermeseydim.

Polisler bunu neden yaptın dediklerinde onlara sadece, “Hatırlamam için onu görmem gerekiyordu, aşık olmam değil, diyebildim.



                           -  SON 

Her son aslında bir başlangıçtır…
Bundan sonra ki yeni Demili ile Arkası Yarın Hikayelerimde buluşmak üzere…
 Benimle olduğunuz için hepinize sonsuz teşekkürler…
Ayrıca hikayelerimi isterseniz,
www.wattpad.com/user/demili_hikayeleri adresinden de takip, beğeni ve yorumlarınızla da destekleyebilirsiniz. Sevgi ile Kalın…

13 Ağustos 2017 Pazar

9.BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...


9.BÖLÜM

Ertesi gün Hasan’a dediğim gibi işe gitmedim. Bütün gün hem uyumamaktan hem de kafamdaki sorulardan son derece yorulmuştum. Uyandığımda ise saat üçe geliyordu. Annem “Hasta mısın oğlum, neyin var? İşe de gitmedin” deyince kendimi bir an evvel toplayıp bir şeyler yapmalıyım diye düşündüm. Tam bir sigara yakacaktım ki, annemin “Bir şeyler yemeden sakın içme!” Uyarısıyla sigarayı tekrar yerine koydum. Elimi yüzümü yıkamaktansa soğuk bir duş beni daha çabuk kendime getirir diye kendimi banyoya attım. Biraz üşümüştüm ama iyi de gelmişti. Mutfağa geldiğimde annem çayımı hazırlamıştı bile. Canım annem, merak etme ben iyiyim gece arkadaşlarda kaldım biraz içkiyi fazla kaçırmışım diyerek yanağından öptüm. Benim bu sözlerim annemi rahatlatmış olacak ki “Aman oğlum sevindim iyi olduğuna” demişti.
Kahvaltımı yaptıktan sonra, eski iş yerinden Cemil’i arayıp konuşmak istediğimi söyledim. Bunca ay sonra aramama hem sevinmiş hem de “Hayta! Unuttun bizi!” diye sitem etmişti. Cemil ile iki saat sonra daha önce sık gittiğimiz mekanlardan birinde buluşmak üzere sözleştik. Çok heyecanlanmıştım ama zaman hiç geçmiyor hiçbir yere sığamıyordum. Sanki Cemil ile konuşursam bazı şeylere çözüm bulabilecektim. Çünkü Cemil’in her yerde her çeşit tanıdığı vardı.
Onu görünce senelerce dostluk yaptığım, sevdiğim güvendiğim arkadaşımı gerçekten çok özlemiş olduğumu fark ettim.  Oda bana öyle bir sarılmıştı ki, utanmasam oracıkta ağlayacaktım.
“Lan oğlum sen ne yaramaz adammışsın ya! O kadar aradık seni bir kez dahi dönüş yapmadın. Anladık, çok zor zamanlar geçirdin ama böylede olmaz ki! Belki bizimle görüşsen daha çabuk toparlanırdım. Eh be oğlum şimdi sana ne desem?” Haklısın Cemil! Hata yaptığımı seni görünce anladım valla. Kendi kabuğuma çekileceğime…Neyse olan oldu bir kere. Hafızamın bir şeyler hatırlaması çok zaman aldı, bir yandan da çevremdekileri korumak için herkesten uzak durmanın daha iyi olacağını düşündüm. Çünkü katil henüz bulunamamıştı. Ve bana ulaşmak için belki çevremi kullanabilirler korkusuyla işte biliyorsun resmen hayatımı değiştirdim.
Cemil’in beni şaşkınlıkla dinlediğini ama dediklerimden pek de bir şey anlamadığını yüz mimiklerinden anlayabilmiştim. Sonunda dayanamayıp “Dur oğlum önce bir şeyler söyleyelim sen bana şunu en başından bir anlatsana.”

Evet, o geceden başlayarak bir gün önce ki gördüklerime, yaşadıklarıma kadar her şeyi anlattım. Biriyle konuşmak dertleşmek beni de sanırım biraz rahatlatmıştı.  Cemil de duydukları şeyler karşısında çok şaşırmıştı. Ona, senin elin kolun uzun. Benim Nazlı ile ilgili önce bilgiye sonra da onunla arkadaş olmaya ihtiyacım var. Yani pavyona bağlı mı çalışıyor yoksa bağımsız mı? Bunca ay onlar yüzünden neler çektim. Bunun hesabını kendim sormak istiyorum. Ne dersin bunu yapabilir miyiz..?

12 Ağustos 2017 Cumartesi

8..BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...



8.BÖLÜM

Aslında olayları içimden değil de yüksek sesle biriyle enine boyuna tartışmak istiyordum. Ama ona bunu anlatamazdım çünkü bana engel olmaya çalışabilirdi. Bu yüzden,  Hasan’ı yollayıp, bundan sonrasını kendim tek başıma halletmeliydim. Ona dönerek, Hasan lütfen bana bir şey sorma! Al şu anahtarı bin bir taksiye, benim arabamın yanına git. Senin arabanda bugün bende kalsın. Yarın değişiriz. Belki yarın işe gelmem. Sen benim için bir izin formu düzenlersen sevinirim. Benim biraz daha burada kalmam gerekiyor. Onunla ilgili öğrendiklerimi sindirmem lazım, düşünmem lazım deyip ‘Yıkılan aşık’ rolüne büründüm. Amacım sabaha kadar da olsa bu evin önünde beklemekti. Hasan’ın yüzünde o kadar mutsuz üzüntülü bir ifade vardı ki bunu anlayabiliyordum, ama yapacak bir şey yoktu bu oyuna devam etmeliydim. Sadece “Ağabey neye ihtiyacın olursa zaman ve saat önemli değil, lütfen arayacakların arasında ilk beni koy olur mu? Dikkat et!” demiş ve yanımdan uzaklaşmıştı.

 Hasan’ın gittiğinden emin olduktan sonra arabasının içine oturmuş binayı gözetlemeye başlamıştım. Ne bulacağım ya da bir şey bulacak mıyım bende bilmiyordum, ama beynim cevabını bilmediğim sorular sormaktan o kadar yorulmuştu ki; Saat dokuza geliyordu. Bugün zaten eve geç girdiler birde o kadar şey yaşadılar niye bu saatte dışarıya çıksınlar ki diye düşünürken, binanın ışıklarının yandığını fark ettim. Yanılmıştım gelen onlardı. İkisi de gündüz ki hallerini geride bırakmış şuh bir kadına dönüşmüşlerdi. Hele öldüğünü sandığım kadının yüzündeki morluklardan eser kalmamıştı. Nazlı bu haliyle de çok güzel görünüyordu. Yine üzerinde güzel bacaklarını ortaya çıkartan o minicik eteği, kırmızı topuklu ayakkabıları üzerinde de giydiği bütün vücut hatlarını ortaya çıkaran bol göğüs dekolteli askılı buluz ile çok seksi görünüyordu. Birkaç adım attıktan sonra yanlarına bir araç yaklaştı. İçinde iki erkek vardı. Araca bindiler. İyi ki beklemişim diye de kendi kendime söyleniyordum. Arkalarından devam etim. Nereye gittiklerini ya da gidebileceklerini kestiremiyordum ama görünce çok da şaşırmamıştım. Bu kıyafetle bu saatte markete gidecek halleri yoktu ya. Burası İstanbul’un en lüks otellerinden biri idi. Birkaç saat önce tanıdığım endişeli, korkulu, çaresiz bu iki kadından eser yoktu. İkisi de taksiden indikleri andan itibaren otele gidene kadar hep gülüyor ve şuh kahkahalar atıyorlardı. Aslında beni nereye geldikleri, ne yaptıkları ya da bana uymayan yaşam tarzları zerre kadar beni ilgilendirmiyordu. Sürekli aynı şeyi düşünüp duruyordum. Kadın ölmemiş... Ama niye öldü gösterildi? Ben aylardır kabusa dönen hayatımla boğuşurken bunlar burada hayatlarını gayet mutlu şekilde yaşamışlar. Evet, Nazlı için bugün kötü bir gündü. Arabasını satması gerekiyordu. O kadar ağladı… Sızlandı...Oysa şimdi çok neşeli görünüyor. Çabuk atlatmışa benziyor. Bu böyle olmaz! Ben bunun nedenini öğrenmeliyim. Gerçeği ortaya çıkarmalıyım…Ama nasıl..?

11 Ağustos 2017 Cuma

7.BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...



7.BÖLÜM

Nazlı’yı gözden kaçırmamam lazımdı. Kendi arabam fark edebilir düşüncesi ile Hasan’a şu andan itibaren sana arkadaşım olarak ihtiyacım var der demez “Atla ağabey sonuna kadar yanındayım” demişti bile. Onlar önde biz arkada epeyce yol almıştık. Hasan ile bütün dikkatimizi onları takip etmeye vermiştik. Malum İstanbul trafiği eğer onları kaybedersek gerçekleri asla öğrenemezdim.
Sonunda taksi yavaşlamaya başlamış sonunda da bir pavyonun önünde durmuştu. Pavyon ne alaka? Nazlı buraya neden gelmiş olabilir ki? Bir yandan da Hasan’a gönül meselesi dediğim kadının pavyona gelmesi, acaba Hasan’ın gözünde beni hangi duruma sokacaktı onu düşünüyordum. Ancak şimdi kimseye gerçeği anlatamazdım. Hasan fark edilmeyelim diye biraz uzağa doğru durmuştu, ama Nazlı’yı gayet iyi görebiliyorduk. Arabadan aşağıya indi. Pavyona doğru ilerledi. Kapıda ki birine bir şeyler söyleyip beklemeye başladı. Çok gergin görünüyordu. Birkaç dakika sonra tekrar kapıda ki adama bir şeyler söyleyip içeriye girmeye yeltense de kapıda ki iri yapılı adam onun içeriye girmesine engel oldu. Derken kapıda bir kadın belirdi. Nazlı onu görünce ona doğru ilerledi ve sarıldı. Kadın hiç de iyi durumda görünmüyordu. Çünkü yüzü gözü morluklarla doluydu. Bir bileği de sarılıydı. Ya dayak yiyen ya da kaza geçiren kişi ancak bu durumda olabilirdi.  Son derece de korkulu gözlerle bakıyordu. Yüzünde ki acı bana o gece ölen kadını yüzünü çağrıştırmıştı. Biraz daha dikkatli bakınca gözlerime inanamamıştım. O gece bizim sokakta ölen kadının ta kendisiydi. Nasıl yani kadın ölmemiş miydi? Ya o soruşturmalar, cenazeler, ailesinin bana ne olur hatırla, katili bulalım yalvarmaları ne idi? Bunlar yalan mıydı? Böyle bir şey olabilir miydi? Bunca ay ben kendimi bu yalan yüzünden mi mahvetmiştim. İşimden, evimden mahallemden bunlar için mi olmuştum. Adeta donup kalmıştım. Hasan da Nazlı’nın geldiği yerin bir pavyon olduğunu gördüğü andan itibaren sessizliğe bürünmüştü. Nasıl olmasın ki! Hoşlandığımı sandığı kadını hiç de hoş olmayan bir ortamda görmüştü. Yani sıradan bir aile kızının böyle pavyonlarda ne işi olabilirdi ki?
Nazlı kadınla kucaklaştıktan sonra benim ona verdiğim içi para ile dolu zarfı kadına doğru uzattı. Parayı alan kadın sevinçle tekrar Nazlı’ya sarıldı içeriye girdi ve birkaç dakika sonra da tekrar çıktı. Hemen taksiye bindiler. Şaşkınlığımdan Hasan’la konuşacak halim yoktu sadece elimle işaret etmiştim takip et der gibi. Yaklaşık on dakikalık bir yolculuktan sonra taksi yine bir yerde durdu. Taksiciye parayı ödeyip apartmana doğru ilerlediler. Burası kimin evi idi acaba..?




10 Ağustos 2017 Perşembe

6.BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...



6.BÖLÜM

Nazlı Hanım gerçekten zor bir durum, ama doğruyu söylemek gerekirse dosyanıza göre bugün bu işlemin tamamlanması imkansız gibi görünüyor dedim. Amacım, onun için tek çözümün ben olduğuna inandırmaktı. Para lazım hem de bugün diyorsunuz. Aracınızın markasını gördüm Opel Astra.  Ben de kardeşime üniversiteyi kazandığı için bir araba almak istiyordum. İsterseniz ben bu arabayı sizden alırım. Gün bitmeden paranızı da ayarlarım. Yani %99 diyorum. Ama öbür türlü dediğim gibi zor diyerek de paranın elinde olacağını vurguladım. “Nasıl yani gerçek mi diyorsunuz?” deyince aslında bende şaşırmıştım kendime acaba halledebilecek miyim diye, ama benimde başka çarem yoktu. Bunu belli etmeyerek, valla siz satıcı, ben alıcıyım. Hasar durumu belli, aracın fiyatından düşeriz. Umarım geriye kalan sizi kurtarır. “Kurtarmaz mı? Ama para kısmı asıl önemli ben akşam yediye kadar ödemem lazım. Yoksa..!Yoksa..!”  Yoksa ne olacak Nazlı Hanım özür dilerim ama başınız belada mı? “Evet, maalesef öyle.” Birden ağlamaya başlamıştı ve bundan da utanmıştı. Bana anlatmak ister misiniz diye sordum. Sadece hayır diyebildi. O kadar doğal o kadar samimi görünüyordu ki içim acımıştı. O şaşalı pırıltılı kıyafetlerin arkasında, aslında saklamaya çalıştığı başka bir Nazlı’nın olduğunu görebiliyordum. Ama sonuna kadar bu oyunu devam ettirmeye mecburdum. Yoksa elime geçen bu ikinci şansı yine kaybedecek olursam kendimi bir daha asla affetmezdim.
O zaman Nazlı Hanım anlaştık gibi görünüyor. Siz şimdi bir çay içerken ben işlemleri halledeyim deyip odadan ayrıldım. İçimde ki kopan fırtınaları anlatmaya kelimeler yetmez. Hemen yardımcım, sağ kolum Hasan’ın yanına gittim. Eski arkadaşlarımdan biri olsa hemen olayın doğrusunu anlatırdım.  Ama burada bunu yapamazdım. Hasan’a bir başka yalan söylemem gerekiyordu. Evet, bulmuştum. Hasan’a Nazlı’dan hoşlandığımı söyleyiverdim. Bu işi gün bitmeden halledeceksin. Malum hassas konu, erkek muhabbeti olunca Hasan bu işi oldu bil, ağabey halledeceğim dedi ve işe koyuldu. Ben bu işler halledilirken para kısmını halletmem gerekiyordu. İşim gereği bankada ki tüm çalışanlarla samimiydim. Barış’a ne yap ne et beşe kadar bana otuz bini ayarla dedim. Tamam, sözünü alınca rahatlamıştım.
Geriye Nazlı ile baş başa zaman geçirmenin ondan bilgi almanın tek yolu olduğunu bildiğim için onu yemek yemeğe davet ettim. Çaresizdi. O da eline düşen fırsatı kaçırmamak için kabul etti. Beraberce iş yerimden çıktık. Onu bildiğim güzel bir yere götürdüm. Daha görür görmez “Ay ne kadar güzel! Şahane!” demesi hoşuma gitmişti. Oturduk siparişimizi verdik. Bir yandan yemeğimizi yiyor bir yandan da sohbet ediyorduk. Bir an onun kim olduğunu unutmuş sanki eski bir dost ile konuşuyor gibi hissetmiştim. Görüntüsü o kadar pisliğin içinde o kadar masum kaldım der gibi idi. Bunu konuştukça daha iyi anlıyordum. Sanırım doğru dürüst bir işi yoktu. Kötü kişilerle takılmış ve yakasını kurtaramamıştı. Uzun zamandır hiçbir kişi ile bu kadar hoş sohbet etmemiştim. Konuştukça konuşuyor ve benim daha da dikkatimi çekiyordu. Bir ara bu sohbetin hiç bitmesini istemediğimi fark ettim. O da yanımda o kadar mutlu görünüyordu ki. Ama bir gizemli tarafı vardı da henüz çözememiştim. Saat dörde yaklaşıyordu. Birden “Ya halledilmez ise…Ben ne yaparım?” deyince artık asıl merak ettiğim şeyleri sormam gerektiğini düşünerek hemen söze başladım. Ortam o kadar sıcak ve samimi gelişmişti ki, hanımı beyi bir tarafa bırakmış birbirimize adımızla hitap etmeye başlamıştık.
Bak Nazlı başım belada diyorsun. Bana anlatabilirsin. Bu parayı vermen gerekenlerden çok korkuyorsun. Parayı onlara verince her şey çözülecek mi? Yani borcun mu var onlara? Sana yardım edebilirim, bana güvenebilirsin deyince birden o yüzünde ki tebessüm gitmiş yine ağlamaya başlamıştı. Anlatamam. Kimse yardım edemez bana. Benim kaderim bu! Onların tek bildiği para. Para yoksa ben…Ben… Neyse rica etsem bir gelişme var mı diye arayıp sorsan olur mu?” deyince bende daha fazla üsteleyemedim.  Tamam dedim. Hasan’ı aradım. Merak etme ağabey para yarım saate elinde deyince sevinmiştim. Nazlı duyunca sevinçten kalkıp boynuma sarılmıştı. O kadar hoş kokuyordu ki… Uzun zamandır hissetmediğim duygularımı hatırlamıştım. Ama Nazlı “Ne olur gidelim” deyince bende arabaya yürümek zorunda kalmıştım. İş yerime geldiğimizi gören Hasan elinde tuttuğu zarfla yanımıza gelmişti. Her şey tamam ağabey. Araba artık senin. Bu da hanımefendinin parası. Bende bu kadar çabuk hallolmasına aslında şaşırmıştım ama belli etmeden parayı alıp ona uzattım. İçimden de inşallah parayı onlara götürüyordur diye dua ettim.  Onun tek düşündüğü parayı alıp oradan uzaklaşmaktı. Ancak gerçekten para onlara mı gidecekti..?




9 Ağustos 2017 Çarşamba

5.BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...



5.BÖLÜM


“Şefim, İşlem yapamıyoruz ne yapalım?” diye yanıma gelen Suat, beni kendime getirerek adeta çivili olan ayaklarımın hareket etmesini sağlamıştı. Yürümeye başlamıştım ama başkalarının bacaklarımın titrediğini görmelerinden korkuyordum. Ya tesadüf değilse…Ya kadın buraya aslında benim için geldiyse…Ya diğerleri de gelirse…
Ne güzel her şeye yeniden başlamıştım. Unutmak istemiştim o geceyi, unutmuştum. Şimdi bu kadınla tekrar korkularıma geri mi dönecektim. Kendimi hemen odama attım. Kapıyı kapattım. Koltuğa oturmasaydım belki de bayılabilirdim. Ne yapacağım diye düşünürken kapının açılmasıyla irkildim. Allah kahretsin! Kadın odama gelmişti. “Rahatsız etmek istemezdim beyefendi ama lütfen buna bir çözüm bulun. Sistem bozulmuş bilgisayarda işlem yapılamıyor. Ancak personeliniz işlemi bugün yapamaz ise başım belaya girecek” demişti. Daha ben kadına ne cevap vereceğimi bulamamışken Suat odama gelerek, “Kusura bakmayın şefim hanımefendiye anlattım ama ikna edemedim. İlla da şefinizle görüşeceğim dedi. Gelmiş bile...
Neyse sorun yok Suat ben halederim dedim ve kadını oturması için koltuğa davet edip, sizi dinliyorum dedim. Odama girer girmez beni hatırlasaydı başka türlü bakardı diye düşündüm. Bir yandan onu dinliyor bir yandan da onu inceliyordum. O geceye ait birçok şey tek tek gözümün önüne gelmeye başlamıştı. Ama bunu kendi kendime kalıp enine boyuna düşünmek istedim.  Yalnız onu hem dinleyip hem de düşünemeyeceğim için, siz burada oturun hanımefendi ben şimdi sistemlere bakayım, merak etmeyin hallederiz deyip odadan çıktım. Kendimi hemen tuvalete attım.
İçerde ki kadın diğer adamlara yalvarıyordu. “Tamam ödeyeceğiz. Biraz süre verin yeter ki!” diyordu. Diğerlerine göre daha iri olan adamı, havanın karanlığına rağmen mavi gözlerini, boynunda ki ejder dövmesini hatırlamıştım. Ölen kadına doğru ilk hamleyi yapan kişi o idi. Yani o bıçaklamıştı. Evet, görmüştüm. O bıçaklamıştı. Allah’ım bunca ay sonra. Yani artık kadının kanı yerde kalmayacaktı. Ama onlara nasıl ulaşacaktım? Tek şahit içerde benim odamda oturuyordu. Nazlı…Onu konuşturmam lazımdı ama nasıl?
Fazla dikkat çekmemek için tekrar odama döndüm. Onu hararetli şekilde telefonla konuşurken buldum. Benim geldiğimi görünce şifreli konuşmaya başlamıştı.
 Anladım…Tamam…Hıhı…Yalvarıyorum…Lütfen gibi kısa kelimelerle benim bir şey anlamamam için çabalıyordu. Zor durumda olduğu o kadar belliydi ki. Bu fırsatı kullanmam gerekiyordu. Hemen söze girdim. Zor bir gün herhalde. Sisteme baktım bir gelişme de maalesef yok. Ama merak etmeyin ne gerekiyorsa yaparız. Şimdi siz olayı bir anlatın ki çözüm bulalım.
“Şimdi beyefendi benim bir aracım var. Park halinde iken şerefs… Özür dilerim ağzımı bozduracaklar, adamın biri vurmuş kaçmış. Günlerce kamera, görgü şahidi anam ağladı. Neyse buldum şerefs… Kaçıyor, oyalıyor. Kaza servisinize geldim. Burada da evraklar kaybolmuş. Aracımı hemen satmak zorundayım. Sizden kurtulamadım ki. Eksper oyalıyor mu, beceremiyor mu onu da anlamış değilim. Bana acil para lazım. Hem de bugüne. Cuma günü geldim, pazartesiye tamam demişlerdi.  Şimdide sistem diyorlar. Ben bu durumda nasıl sakin olayım.” Olayı bir çırpıda anlatmış ama sanki daha da gerilmişti. Bu benim işime daha da yarayacaktı. Elinde duran evrakları alıp incelemeye koyuldum. Aslında evrakları inceliyor gibi görünüyor ama içimden de ne yaparım diye düşünüyordum. Ancak uzun uzun düşünüp plan yapacak zamanda yoktu. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliydim. Acaba planın tutacak mıydı..? 









8 Ağustos 2017 Salı

4..BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...





Üç ay sonra…

Yarın aldığım ücretsiz iznim doluyor. Bavulumu topluyorum. Üç saat sonra da uçağım kalkacak. Artık eve İstanbul’a dönme zamanım geldi ama korkuyorum. Kendimi suçlu hissediyorum. Hiçbir faydam olmadı diye. Kadının hayatı bitti. Dosyası faili meçhul olarak raflara kaldırıldı bile. Ya o caniler beni arıyorlarsa. Çünkü üç aydır bulunamadılar. Yani halen aramızda geziyorlar. Yüzlerini hatırlamadığım için tedirginim ama onlar bunu bilmiyor ki. Sonuçta hepsi beni gördü. Yazlıkta bile herkesten uzak durmaya çalıştım. Resmen içime kapandım. Annem bana baktıkça eriyor farkındayım. Ona iyiyim diyorum, ama aslında iyi değilim. Annem babam ve kardeşim yanımdalar. Ama ya İstanbul’a dönünce ne olacak. İşe dönmek zorundayım. Okul açılacak kardeşim okula gidecek. Annem babam çarşıya, pazara gidecekler. Ben her an onlar için tedirgin olacağım. Böylede yaşanmaz ki; Evi satıp başka yere taşınmalı. Babamın emekli maaşıyla da olmuyor. “Sen üzülme oğlum. Allah’a şükür idare ediyoruz neyimiz eksik ki? Birikimimiz de var. Sen düşünme bunları” Diyor ama…. Hayat böyle geçmez. Benim kendimi bir an önce toparlamam lazım ama ne yapacağımı halen bilemiyordum. Sonunda anlattım anneme ve babama açıkça düşüncelerimi. Tamam dediler. Hemen akrabamız olan emlakçıya veririz evi satarız, taşınırız dediler. Sanki üstümden büyük bir yük kalktı. Üç aydır buradayız neden daha önce oturup konuşmadım ki onlarla. Sadece kendimi yedim bitirdim. Ama artık huzurla o uçağa bineceğim. Yeni bir sayfa açacağım için çok mutlu ve umutluyum.
İstanbul…
Evdeyiz ama burası sanki on senedir oturduğumuz ev değilmiş gibi. Belki de artık burayı satıp taşınacağız fikrine alışmak için öyle düşünmek istiyorum. Aslında düne kadar işime dönmeyi düşünmüştüm. Ancak sonradan bunun doğru olmayacağına karar verdim. Yarın erkenden gidip istifamı vereceğim. Yeni iş bulmak atık bu kadar tecrübemden sonra zor olmayacak diye düşünüyorum.
İşten istifa etmem, evi satıp başka semte taşınmamız ve yeni işime başlamam için geçen süre tam on sekiz günümü aldı. Nasıl bu kadar kısa sürede hepsini hallettim bende şaşırdım ama oldu işte. Birikimimizi de üstüne koyarak daha geniş dubleks bir eve taşındık. Annemin sürekli şikayet ettiği eski koltukları da değiştirmiş onun yüzünü de güldürmüştüm. Babam da hep bir araba alma zamanımız geldi der dururdu. Onu da yaptım. İkinci el ama olsun iyi fiyata aldım. Benim eski işim evimize yakın diye bu güne kadar ihtiyaç duymamıştım. Ama dedim ya değişim her anlamda olmalıydı ki; geçmişi unutup yeniden ayağa kalkabileyim.
Öylede oldu. Hepimiz çok mutluyduk. Eski arkadaşlarımı özlüyordum. Ortamımızı, sohbetlerimizi her şeyi…Ama yapamazdım. Onlarla yeniden karşılaşmaya hazır değildim. O geceyi tekrar tekrar konuşmak istemiyordum. Artık kendime yeni hayat çizmeliydim.
Yeni işim yine sigorta üzerine idi. En azından bildiğim sektör olduğu için kabullenmem, ısınmam daha kolay olur diye düşünüp öyle tercih etmiştim. İki ay sonra da şef oldum. Buda tabii hem sorumluluğumun hem de maaşımın artması anlamına geliyordu.
O gün hafta başı olması sebebiyle içerde o kadar çok müşteri vardı ki, personel bir oraya bir buraya koşturuyordu. Bir ara elektrik kesintisinden bilgisayarlarda bir problem oluştu. Hiç kimse işlem yapamıyordu. Sanki bu da çalışanlardan kaynaklanmış gibi müşteriler sürekli personellerle tartışıyorlardı. Sakinleştirmek, gerektiğinde de müdahale etmek için masaların aralarında gezmeye başladım. İçlerinden biri “Bakın yüzümde ki bu yara izini görüyor musun? İşte bu kaza sonucunda oldu ve halen paramı alamadım. Şimdi birde bana işlem yapamıyorum diyorsunuz ” diyordu. Kadının sesi o kadar tanıdık gelmişti ki. Dondum kaldım ama sesin geldiği tarafa dönüp bakamadım bile. Adım atmak istedim ama sanki ayağımda yere çivilenmişti. O ses… O ses… O gece orada bulunan kadının sesiydi. “Yapmayın! Bırakın bizi!” diye yalvaran kadının sesiydi. Buraya neden gelmişti..? 





7 Ağustos 2017 Pazartesi

3..BÖLÜM/ HATIRLAMAM İÇİN O'NU GÖRMEM GEREKİYORDU, AŞIK OLMAM DEĞİL...

3.BÖLÜM

İçlerinden birinin yere yığıldığını gördüm. Etrafındakiler de benim geldiğimi görünce onu orada öylece bırakıp birden kaçmaya başlamışlardı. Adeta donup kaldım. Ne olduğunu anlamak için iyice yaklaştım. Yere yığılan kadının karnından bıçaklandığını gördüm. Gözlerime inanamıyordum. Daha önce hiç yaralı birini görmemiştim. Ne yapacağımı da bilemedim. Sadece korkudan ağzımın kuruduğunu hissedebiliyordum. Kadın bana gözlerini dikmişti. Zavallı kadın acı çekiyordu. Elini uzatınca bende istem dışı elini tuttum. Ellerim kan olmuştu. Ama bıçağa elleyip ellediğimi falan hatırlamıyorum. Sonra aklıma 155’i aramak geldi. Aradım neler söyledim o panikle pek hatırlamıyorum ama adresi verdiğimi hatırlıyorum. Aslında bir an evvel oradan uzaklaşmak istiyordum ama “Polisler biz gelene kadar sakın oradan ayrılma!” dedikleri için kıpırdayamamıştım. Biraz sonra 155 polis ile ambulans geldi. Oh be, kurtuldum olayı anlatacağım ve eve gideceğim derken, polisin biri bana taktığı çelme ile beni yere düşürdü. Ne oluyor dememe fırsat bile bulamadan birde ellerime takılan kelepçe ile nerdeyse bayılacaktım. Bir yandan da arkadan konuşulanları duymaya çalışıyordum. Kadının ölmediğini ama durumunun kritik olduğunu,  polisin savcıya söylediği sözlerden anlamıştım. Bu arada ben de sesimi duyurabilmek için, beni halen çekiştirmekte olan polise ben suçlu değilim, tanığım diye bağırdım. Ben yapmış olsam 155’i arar sonra da polis gelene kadar bekler miyim? Diyordum da anlatamıyordum...
Sonrası malum. Karakol, ifade polisler, savcı. Bir anda kabusa dönem hayatım. Aileme haber vereyim, dedim de çok sonra lütfedip karakol telefonundan aramama izin verdiler. Gecenin üçü annemlerin ödleri patlayacak ama yapacak başka şey de yok...Gelin beni kurtarın, ben suçsuzum. Ben sadece tanığım diyebildim.
Dedim de zavallı anacığım o saatte telefon çalınca korkudan mahvoldu. Polisler bana inanmıyor ama neyse ki ailem ve arkadaşlarım benim yanımda, inanıyorlar benim suçsuzluğuma. Bu arada inşallah zavallı kadın ölmez diye dua ediyorum. Hayatım onun ellerinde. Ölmez ise o anlatır benim yapmadığımı. Ama ya ölürse o zaman ben ne yaparım..?
Cemil hatırlattı hemen bir avukat tutalım diye. Gerçekten çok çaresizdim. Hemen tuttum. Allahtan avukat yaman çıktı. Buldu tüm sokağın kamera kayıtlarını polisten önce buldu ve sundu onlara. Bu olayın olduğu günün sabahı herkes evinde ki kameraları sökmüş korkudan. Ama avukatım diyorum ya onları ikna etmenin yollarını bulmuş. Görüntülerde beş kişi varmış. Yalnız yüzleri sokağın çok karanlık olmasından dolayı belli olmuyormuş.  Üçü erkek ikisi kadın. Yaklaşık on dakika orada durup konuşmuşlar. Ama ilerleyen dakikalarda konuşma biraz sertleşmeye hatta kavgaya dönüşmüş. Sonra birden bire kadının karnını tutup yere yığıldığı görülüyormuş. Ne yazık ki bıçaklanma anı ve özelliklede kimin bıçakladığı anlaşılmıyormuş. Bende o arada kadına iki üç adım uzaklıktaymışım. Benim yüzüm bile belli olmuyormuş. Sonra görüntülerde benim kadının üzerine doğru eğilmem, karnını, elini tutmam, telefonla konuşmam varmış. Görüntüleri ne yaptılarsa netleştirememişler. Yani en azından ben daha gelmeden önce kadının bıçaklandığı ve yığıldığı anlaşılınca kurtuldum. Kurtuldum da…Niye halen vicdanım beni rahat bırakmıyor? Halen komada olan kadının ailesi yalvarıyor bana, ne olur sen hatırla bir ipucu ver diye. Küçük bir çocuğu da varmış. En çok da ona üzülüyorum. Evet, gördüm, baktım, kayıt ettim ama birleştiremiyorum. Kadın hayat kadınıymış. Olsun hayat kadını olsa da neticede insan. Ona yardım etmem lazım. İlk önceleri benim kaderim onun ellerinde idi şimdi ise onun ki benim ellerimde. Böyle düşündükçe de daha da korkuyorum. Onları buldurmadan, hatırlamadan bana rahat yok.

Hadi bu güne kadar hep övündüğüm beynim, şimdi sana her zamankinden daha çok ihtiyacım var. Lütfen hatırla…