O gün…
Günlerden Cuma idi. Çok yoğun bir
hafta geçirmiştim. Hafta sonunu da iple çekiyordum. Nihayet geldi, dakikalar
sonra da paydos edecektik. Ne güzel yarın sabah erkenden de kalkmak zorunda
değilim. Belki öğlene kadar uyurum. Kalkınca da annem bana mükellef bir
kahvaltı hazırlar. Kıyamaz bana canım annem. Bana kalsa ekmeğin arasına
birazcık peynir koyarım onu yerim. Tamamdır. Ama çaysız yapamam. Birde
sigara... Bırakmayı çok denedim ama olmuyor. İş stresli bırakılmıyor. Aslında
bayılırım annem babam ve kardeşimle sofrada oturup sohbet ederek bir şeyler
yemeye. Ama olmuyor işte.
Neyse iş yerim bir sigorta
şirketi. Oldukça kalabalığız. Personel anlamımda diyorum. Otuz sekiz kişi
çalışıyoruz. Beş katlı bir bina. Ben birinci kattayım. Kaza servisi. Tüm
olayların, kavgaların olduğu yer. Adam kaza yapar, gelir bize bağırır.
Eksperden istediği sonucu alamaz gelir yine bize bağırır. Her zaman “Müşteri
haklıdır” zihniyetiyle bize düşen alttan alıp onu sakinleştirmektir. İyi de
bizim sinirler de çelik halattan değil ya…
Saat 18.00... Mesaimiz bitti ama
pazartesinin hazırlığı için masamızı, evraklarımızı toparlamak zorundayız. Arkadaşlarla
sözleştik. Tam 19.00 da içmeye gideceğiz. Yani bir saatim var ama ben halen şu
son evrakı halledemedim. İçmeye derken benim pek aram yok içki ile. Sırf sosyal
içici olmak adına takılıyorum. Yani öyle yıkılana, kendimi kaybedene kadar
içmeyi sevmiyorum. Tadında ağır ağır…Hele yanında balık varsa. İlerleyen saatte
de bol sarımsaklı, sirkeli işkembe…Offf şahane oluyor.
İçmeye dediler olay bitti. Beş
senelik iş arkadaşlarım. Bir kaçı okuldan. Sağlam on yedi kişiyiz. Bu güne
kadar hiçbir sorun yaşamadık. İçimizde evliler de var sevgili olanlarda benim
gibi yalnız takılanlarda. Çok istememe rağmen halen bir sevgilim yok. Aslında
bizim gruba dört ay önce katılan biri var ondan hoşlanıyorum, ama bir türlü açılamadım.
Daha tanımalıyım diye düşünüyorum.
Saat 19.00 da Cemil “Hadi
arkadaşlar! Paydos!”diye avazı çıktığı kadar bağırır. Kendisi bizim bölüm
şefimiz. Çok matraktır. Kızlardan mı hoşlanıyor yoksa hemcinslerinden mi halen
anlamış değilim. Ayrıca bu pekte beni ilgilendirmiyor. Her zaman ki klasik
cümlesi ile “Çişinizi, mişinizi yapın! Kızlar girin şu wc’ye saçınızı başınızı
düzeltin. Dudağınızı mı boyuyorsunuz, gözünüze rimel mi sürüyorsunuz bilmem,
boyanın gelin yani. Sonra ananızı babanızı arayın, geç geleceğiz merak etmeyin
deyin. Yanımda öyle çıt çıt mesaj sesi duymak istemiyorum” der. Alıştık artık
onun bu sözlerine. Malum şef. Yaşça da büyük hepimizden. Birde sevdirmiş
kendisini hepimize. Bu yüzden hepimiz dediğini harfiyen yapıyoruz.
O günde aynen böyle başladı
gecemiz. On yedi kişiye üç araba. Herkes birbirinin bacağında, kucağında çıktık
yola. Yolculuk “Azcık kaldır kıçını, kırdın bacağımı, biraz daha yanaşsana”
şikayetleriyle geçti. Ama yine de hepimiz çok mutluyduk ve bir an önce mekana
gitmek ve eğlenmek istiyorduk. Geldik ve her zaman ki masamıza oturduk. O kadar
güzeldi ki ortam. Hafiften de sarhoş olmaya başlamıştım. Şarkılar, espriler,
anılar, itiraflar kırıla gidiyordu. Saatin iki olduğunu duyunca hepimiz şok
olmuştuk. Şefimiz artık kalkalım deyince itiraz eden olmadı. Zaten herkes
içkinin etkisinde olduğu için edecek gücümüz de yoktu. Bütün haftanın
yorgunluğu stresi işte bu masada son
bulmuştu. Sabah uyandığımızda artık kaçta uyanırız o belli değil ama mide
bulantısı sonrada bütün gün geçmeyen baş ağrısı ile uyanacaktık o kesindi.
Yine doluştuk on yedi kişi üç
arabaya. Araç sahipleri güya araba kullanacağız diye bize göre daha az içmişlerdi.
Ama sonuçta onlarda içkiliydiler. Enselenmeyelim diye ara sokakları, tehlikesiz
sokakları kullanmayı iyi bilirlerdi. Ben, Ceren, Esra, Sezgin ve Mustafa, Ahmet’in arabasına bindik. Bizi sırayla evlerimize
bırakacaktı. Ben en sona kalmıştım. Birden, beni bırakmak için gireceği sokağın
yol çalışması nedeni ile kapatıldığını gördük. Tekrar başka yola girip dönmesi
çok zor olacaktı. Kıyamadım arkadaşıma bu yüzden şurada ineyim kestirme yoldan
çıkarım dedim. Israr edecek ya da itiraz edecek durumda olmadığı için kabul
etti. Ben de indim ve yürümeye başladım.
Bizim sokakta çok köpek olurdu.
Bu yüzden biraz tedirgin olmuştum, onlarla karşılaşır mıyım diye. Çünkü çocukken
komşunun köpeği beni kıçımdan ısırmış ve diş izlerini bana da hatıra olarak
bırakmıştı. Annem de küçükken “Sen bir gün kaybolursan bu iz sayesinde seni
hemen buluruz” dediği için sırf o manzarayla karşılaşmamak için hep evimizin
önünde oynardım. Bu gün nedense bu saatte bu sokakta yürümek hoşuma gitmemişti.
Ama yapacak başka şeyde yoktu. Mecburen ilerledim. Uzakta birkaç kişiyi gördüm.
İçlerinde kızlarda vardı. Sohbet ediyorlar gibi görünüyordu. Bu birazda olsa içimi
rahatlatmıştı. Nedense onlarında bizim gibi eğlenceden geldiklerini düşündüm.
Onlara iyice yaklaşmıştım ki…Olamaz! O da ne?
Gerçekten çok beğendim. Elinize emeğinize sağlık Demet hanım.. Yazılarınız beni benden aldı 3.bölümü merak içinde bekliyorum. Çıktığınız bu yolda başarılar dilerim..
YanıtlaSilDeğerli yorumunuz ve güzel temenniniz için sonsuz teşekkürler. sevgi ile kalın...
YanıtlaSil