28 Şubat 2018 Çarşamba

SUS...!/16.BÖLÜM



16.BÖLÜM

Kurtuluş yolu…

Günlerden Perşembe, yarın Çağrı gelecek. Ancak ben daha bu işten nasıl kurtulacağımı halen bulmuş değilim. Annem dünkü konuşmamızda yarın sana müjdeli bir haber verebilirim kızım demişti ama detay vermemişti. Çıldıracaktım. Sabah erkenden kalkıp annemden gelecek telefonu beklemeye başlamıştım. Her gün bir aksilik olmadığı sürece iki saat de bir telefonumuzu açacak birbirimizi arayacaktık. Onun dışında da telefonu sessizde bırakıp saklayacaktık. Saat şu an tam sekiz. Eğer bir sorun yoksa birazdan annem aramalı.
İşte! Nihayet çaldı. Alo annem!
-Seral’im, yavrum nasılsın? Bir sorun yaşadın mı? Bir şeyden şüphelenmedi değil mi?
-İyiyim annem merak etme. Hiçbir şeyden şüphelenmedi. Sen nasılsın?
 -Bulduk yavrum! Kurtuluş yolu bulduk! Nasıl iyi olmayayım.
-Nasıl anne? Ne yolu?
-Şimdi beni iyi dinle yavrum! Eskiden bir tanıdığım vardı, Orhan abi. Ben zamanında onlara çok büyük bir iyilik yaptım. Eli kolu uzun biri. Ona gittim yardım istedim. Her şeyi anlattım. Eski günler hatırına kabul etti. Sana da bana da yeni bir kimlik ayarlayacak. Daha sonra ona biraz para yollayacağız. Kimlik çıkar çıkmaz ikimiz kaçacağız. Bizi kimsenin bulamayacağı bir yere gideriz. Belki Ankara’ya belki İzmir’e. Belki de daha küçük bir yere. Sen o güne kadar dikkatli ol. O adama hiç belli etme, şüphelenmesin. Hafta sonu o gelecek tabii yine görüşemeyeceğiz değil mi? Aklım sende kalacak ama bir fırsatını bulursan mesaj at ki iyi olduğunu bileyim. Ben seni arayamam yavrum. Şimdi de kapatmam lazım. Hadi Allah’a emanet ol kızım!
Annemle bu konuşmayı yapmak o kadar iyi gelmişti ki, ama hafta sonunu nasıl geçireceğimi de bilemiyordum. Hele Çağrı’ya hiçbir şey yokmuş gibi davranıp ona katlanmak zor gelecekti. Ama şu ayağımı incittim yalanı sanki beni kurtaracaktı. Ayağım ağrıyor deyip hem hiçbir yere çıkmayacak hem de sürekli yatıp onla muhatap olmayacaktım. Aksi takdirde onu sevmeye nasıl devam edip onunla aynı yatağa nasıl girerdim bunca yalandan sonra.
Gerçekten öyle de oldu. Hiçbir şeyden şüphelenmedi. Hatta kalk istersen başka bir doktora gidelim falan dedi. Yok sağ ol, yatsam iyi olacak deyip sürekli yattım.  Bu ağrılar normalmiş. Üstüne pek basmamam gerekiyormuş dedim. Neyse ki anlayışlı davrandı. Zaten bir an evvel gitsin de ben de şu ayağımda ki sahte alçıdan kurtulayım istiyordum. Pazar sabahı ayağım daha da çok ağrıyor deyip kahvaltı bile yapmadım. Öğlene kadar yataktan çıkmadım. O da baktı ki ben hiç yerimden kalkmıyorum erken yola çıkayım bari deyip İstanbul’a döndü.

27 Şubat 2018 Salı

SUS...!/15.BÖLÜM


15.BÖLÜM

Annem…

Evet, her şeyi bir bir anlattım. İkimizde ağlıyorduk. Ben annemi o kadar çok üzdüğüm için ağlıyordum. Zavallı kadın ne Çağrı’dan haberi var ne de benim ölmediğimden. Yani günlerce benim için gerçekten yanmış. İki günde bir mezarıma gitmiş. Dualar okumuş. Ne yaptıysam içini soğutamamış bir yerlere sığamamış. Çökmüş resmen. İsyan etmek istemiyormuş ama beni o haberlerde parası için kaçırılıp sonra da arabasının içinde yakıldı diye duyunca o da yaşayan ölüye dönmüş.
Ben anneme bunları anlatıyordum ama en önemli şeyi az daha unutuyordum. Çağrı… Annene gittim. Her şeyi anlattım. Sonra senin yanına gelecek diye neden yalan söyledi? Yani neden annemle konuşmadı? Çağrı ne yapmaya çalışıyor?
Canım annem…Yüzüme bakıp bakıp gülüyor. Çok şükür yaşıyorsun yavrum diyor. Senin o arabada yandığını duyduğum gün ben de öldüm kızım. Günlerce tansiyonum düşmedi hastanede yattım. Kenan’ı cenazede gördüm bir daha ne sesini duydum ne de kendini gördüm. İyi de kızım, asıl bundan sonra yapmamız gerekenleri düşünmemiz gerekecek demişti. Evet bende biliyordum. Ama ne yapacağımızı bilemiyordum. Şimdi annemi hemen buradan alıp uzaklara kaçmak var ama yapamayız. Çağrı hemen bulur bizi. Belki sonra da Kenan…
Annemle karar vermiştik. Burada ayrılacak her şeyi yoluna koyana kadar bu oyuna devam edecektik. Yani ben Sinop’a annem ise evine dönecekti. Hemen ikimize birer telefonla yeni bir hat aldık. Kimseye çaktırmadan görüşecektik. Ben Çağrı’nın neden böyle davrandığını öğrenmeye çalışacak o zamana kadar da ne yapacağımız düşünecektik.
Ben hemen Sinop’a döndüm. Zaman geçmiyordu sanki. Bir yandan Çağrı gelince nasıl davranacaktım? Yani hareketlerimden şüphelenmesinden çok korkuyordum. Eskisi gibi davranamazdım ki! Bir çare bulmalıydım. Sonunda çareyi bulmuştum. Hemen özel bir hastaneye gittim. Alçı odasını buldum. İçerde ki erkek personelin yalnız bir anını kollayıp benim ayak bileğimde çatlak var. Alçıya aldırmak istiyorum. Ama film çektirmek fiş almak istemiyorum. Bana yardım eder misin dedim. Bu arada önlüğünün cebine de üç yüz elli lirayı göstererek sıkıştırıverdim.  Kabul etti. Tam sebebini sormaya hazırlanıyordu ki ondan önce davranarak, ailevi bir mesele lütfen aramızda kalsın.  Sonra da bir taksiye binip eve döndüm. Adam ayağımı öyle güzel alçıya almıştı ki beni hiç rahatsız etmiyordu. Ayakkabı şeklinde olduğu içinde üstüne rahatlıkla basıyordum.


SUS...!/14.BÖLÜM


14.BÖLÜM

Annem beni görünce…

Evden ayrılmış bir çay bahçesinde öylece oturmuş kalmıştım. Kulaklarımda Ece’nin annesinin söyledikleri sözler tekrarlanıp duruyordu. Hangisi gerçek! Ben bunu nasıl anlayacağım? O mezarda ki kadın kim? Ama annesi video çekmiş dedi. Yani Ece kendi sesiyle kendi görüntüsüyle söylemiş biriyle gidiyorum demiş. Tüm parasını da Çağrı’ya bırakmış. Peki bu gerçekse o mezarda yatan kim?
Herkes beni öldü biliyor? Bir annem gerçeği biliyor. Onu arama demişti Çağrı. Belki telefonları dinlenebilir demişti. Gerçi benim öldüğümü ilan ettikleri günden sonra, her gün internete kendimle ilgili farklı bir habere rastlayabilir miyim diye baktım ama her şey son derece normal görünüyordu. Hatta Kenan ile ilgili aşk dedikodularını bile okumuş ve onu o kadar iyi tanıdığım için beni ne kadar çabuk unuttuğuna hiç şaşırmamıştım. Ama annemi merak ediyordum. Bugün buraya kadar gelip de annemi görmeden gidemezdim. Ama ya beni bir tanıyan çıkarsa diye de korkuyordum. Bugün salı annem mutlaka pazara gider. Oraya gitsem beni bir gören olur mu acaba? Annem beni karşısında görürse ne yapar? Ama gitmem lazım annemi görmem lazım.
Sonunda annemi uzaktan gördüm. Ne kadar da çökmüş görünüyor. Çok korkuyorum beni görünce heyecanlanıp paniklemesinden. Ama nasıl olsa gerçekte ölmediğimi biliyor sadece karşısında görünce şaşırır ama o kadar. Yavaş yavaş ilerleyip masasına oturayım olsun bitsin. Ama bende çok heyecanlandım ne kadar da özlemişim canım annem.
Biraz sonra,
-Annem ben geldim..! Sakın belli etme!
-Seral..! Aman Allah’ım! Bu…Bu…Bu nasıl olur? Olamaz ki…! Ben kafayı yiyorum galiba…Sen Seral olamazsın…O öldü…!
-Ne ölmesi anne, sen ne diyorsun? Bu bir oyun ya! Bana rol yapmana gerek yok, annem burada yalnızız. Ama beni gören bir olabilir. Bir taksiye binelim. Sana her şeyi anlatacağım hadi annem.
-Ne rolü kızım, Seral öldü! Biz onu gömdük.
-Anne lütfen! Bana bak ben senin kızınım. Ölmüş gibi mi duruyorum? Ya anne sana Çağrı her şeyi anlatmadı mı?
-Çağrı kim?
-Hadi anne lütfen buradan bir an evvel gidelim başka bir yerde konuşalım. Bak benim hayatım söz konusu. Hadi kalk anne!
Hemen bir taksiye binmiş ve sıradan bir kafede inmiştik. Annem bana şaşkın ve ağlamaklı gözlerle bakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Ben de annemin bu durumuna bir anlam veremiyordum. Sadece elini tutmuş sakin ol annem diyordum.






15.BÖLÜM

25 Şubat 2018 Pazar

SUS...!/13.BÖLÜM


13.BÖLÜM

Ertesi sabah…

Evin önüne çağırdığım taksi ile çarşıda inmiş yoldan geçen rastgele bir başka taksiyle de her ihtimale karşı hava alanına gelmişim. Gözlüğü takıyordum ama normal güneş gözlüğü takmıştım. Çağrı’nın aksine kör bir kadın olarak görünmek daha dikkat çekecekti diye düşünüyordum. Yani saçım kısalmış rengi değişmişti. Başımda ki şapka ile beni kimsenin tanıyacaklarını sanmıyordum.  Havaalanından direkt taksiyle kulübe gittim. Telefonda görüştüğüm kadına bana gösterebileceği örnekler ya da videolar olursa kafamda bir şeylerin daha kolay oluşabileceğini söylediğimde “Zaten böyle çalışıyoruz. Size açacağım sayfayı bir gezinin istediğiniz üzerinde konuşalım” demişti. Ben birden, aslında arkadaşım Ece’de sizin burada kına gecesini yaptı.  Onun videosunu izlesem dedim.  “Tabii bakın şurada gelinin adı soyadı kısmı var oraya yazarsanız açılır” demişti.
Evet yazmıştım ve video açılmıştı. Ne kadar da mutlu görünüyorlar. Videonun altında iletişim bilgileri kısmında telefonları ev adresleri her şey vardı. Çaktırmadan bilgileri kafama yazdım. Sonra da kadının bana anlattıkları detayları dinliyor gibi görünerek hatta pazarlık bölümüne geçerek başladığım oyunuma devam ettim. Sonra da yarın müstakbel eşimle gelip netleştirmek istiyorum diyerek oradan ayrıldım.
Amacım aldığım adrese bir an evvel gidip Ece hakkında bilgi almaktı. Taksiden inip bahçeye doğru ilerledim. Kapıyı çaldım. Kapıyı açan kişiye Ece’nin okuldan arkadaşıyım. Uzun zamandır yurt dışındaydım. Onu görmek için uğramıştım diyerek içeri davet edilmeyi bekledim. Hizmetçi içeri girmemi söylediğinde çok korkuyordum ama belli etmemek içinde gayret ediyordum. Çünkü gerçekte Ece’yi tanımıyordum. Sadece Çağrı ile davetiyelerini görmüş kına gecesi bahanesiyle bu adrese ulaşmıştım. Girdiğim salonda orta yaşlarında güzel ancak sanki üzüntüden yıkılmış bir kadın ile karşılaştım.
“Hoş geldiniz kızım! Ben Nermin, Ece’nin annesiyim. Sizde arkadaşıymışsınız. Onu en son ne zaman görmüştünüz?”
İki yıl olmuştu efendim. Şeyy. Beni de kına gecesine davet etmişti. Ancak ben yurt dışında olduğum için katılamamıştım.
“Anlıyorum kızım. Buraya geldiğine göre kızımın başına gelenleri duymuş olmalısın.”
Neyi efendim anlamadım.
“Kızımın kayıp olduğunu. Yani beni, ailesini sevenlerini böyle habersizce bırakıp ortadan kaybolduğunu.”
Özür diliyorum ama ben duymamıştım. Yani dediğim gibi yurt dışındaydım. Çağrı ile evlendiğini duymuştum.
“Bana o garibimden bahsetme lütfen! Neler çekti kızım yüzünden. Onunda başını yere eğdi rezil etti. Bir adamla kaçtı dediler. Gittiğinden beri de aramadı. Ben de sildim onu. Çok üzdü bizi. Hem bizi hem kocasını. Oysa kocası ona ne kadar çok değer verirdi. O ne yaptı? Sevgilisiyle kaçtı. Kocasına ihanet etti.”
Siz kayıp olduğundan yani daha doğrusu yurt dışına bir erkekle kaçtığından nasıl emin oldunuz? Yani tanıdığım kadarıyla Ece böyle bir kız değildi.
“Biz de öyle biliyorduk kızım. Mutlu sanıyorduk. Her şey yolunda sanıyorduk. Sonra bir gün bir video çekmiş. Ben başka birine aşık oldum. Yurt dışına gidiyorum beni arama demiş. Kaçmadan bir hafta önce, bankada ki tüm parasını, üstüne ait ne kadar tapu varsa hepsini Çağrı’nın üzerine geçirmiş yeter ki beni arama demiş. Birde not yazmış onda da aynı şeyleri yazıp imzalamış. Sonra telefonunu oraya bırakıp gitmiş. İşte o gündür bu gündür bir haber yok. Basında bu haber yer aldı tabii. Çağrı çok uğraştı bu haberleri yok etmek için ama olmadı işte. Biz çok köklü bir aileydik. Çok yıktı bu haber bizi.”



SUS...!/12.BÖLÜM


12.BÖLÜM

Mezarda ki kim…?

İki saattir küvetteyim elim kolum kalkmıyor. Üstüm başım toprak oldu. Aklım ise çok karışık o yüzden küvet iyi geldi ama şimdi de çıkmaya dermanım yok…Çağrı bana karısı için yurt dışına sevgilisiyle kaçtı demişti. Bahçede bir mezar var. İçinden bir fular çıktı. Biraz daha derinliklere doğru kazdıkça kadın ayakkabısı ile bir çanta çıkınca daha fazla kazmaya cesaret edemedim. Bir insana ait kemikler ya da kafatası falan bulsam korkudan ölürdüm herhalde. Gördüklerim bile korkmama yetmişti. Küreği bir tarafa attım. Hatta tam vaz geçiyordum ki, eğer kazmaya şimdi devam etmeyip yarım bırakırsam gerçeği asla öğrenemeyecektim bunu da biliyordum. Bu yüzden küreği tekrar elime alıp devam ettim.
Gözlerime inanamıyordum. Burada resmen bir ceset vardı. İnsan evinin bahçesine neden birini gömer ki? Karısını öldürmüş buraya gömmüş olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Aklım almıyor. Peki bu gerçekse bundan sonra ben nasıl davranmalıyım...? Ona nasıl güveneceğim? Birini öldürebilen biriyle ben nasıl devam ederim? Allah’ım ben nereye düştüm? Beynim durmak üzere. Ama yine de her şeyi öğrenip emin olmalıyım. Acaba o depoda başka bir şeyler bulabilir miyim? Bunu anlamanın bir tek yolu var. O depoya girip tek tek kutulara bakmalı. Hepsinin ağzını da bantlamış. Ama olsun. İyi ki Tarçın var. O olmazsa bu deponun içine girmeye cesaret edemezdim. Nasıl da bana güç veriyor.
İşte, ilk kutuyu açtım. Elbiseler, gecelikler, çantalar, ayakkabılar bir kadına ait birçok şey var. Albüm benim en çok işime yarayacak şey bu. Burada okul mezuniyet resimleri var. Kep atma töreni. Üstünde bizim okulun amblemi var demek ki o da bizim okulun öğrencisiymiş. İşte tarih. Aynı dönem mezun olmuşuz. Acaba Çağrı’nın şu takıldığı sıska kız mı bu? Ama ne kadar değişik çıkmış resimlerde. Burada da okulun tiyatro sahnesi demek ki tiyatro ile ilgilenmiş.  
Bunlar da nikah resimleri. Çağrı ile Ece davetiye. Demek ki adı Ece imiş. Davetiye de annesiyle babasının isimleri yazıyor. Kızımız Ece Yaşar * annesi Nermin * babası Yunus Yaşar. Kına gecesi Miran Kulüp de yapılmış. Evde yapılsaydı ev adreslerini öğrenmiş olacaktım. Acaba Oraya gitsem bir şeyler bulabilir miyim? İnternetten de telefonu bulmam lazım. İşte oldu.
Alo! Hanım efendi iyi günler! Benim adım Mine Soylu. Yakında düğünüm var. Sizin orada kına gecesi yapmak istiyorum. Bu konuda bilgi almak istiyordum. Yarın gelsem görüşebilir miyiz? Tamam yarın saat onda görüşmek üzere…


23 Şubat 2018 Cuma

SUS...!/11.BÖLÜM

11.BÖLÜM

Sevgili olmak...  

Yavaş yavaş merdivenlerden inmiş Çağrı’yı mutfakta bir şeyler hazırlarken görmüştüm. Ne söyleyeceğimi nasıl davranacağımı bilemediğim bir anda “Günaydın canım! Çok mu ses yaptım? Ama acıkmıştım. Sana nefis bir menemen yaptım. Aslında yatağa getirecektim ama yetişemedim. Bunu görünce hemen uyanacaksın eminim. Hadi gel diyerek elimden tutmuş ve yanağımdan öpmüştü. Tam oturacaktım ki sandalyemi de çekerek kibarlığına devam etmişti. Böyle bir davranışı evli kaldığım onca yıl içinde bir kez dahi kocamdan görmemiştim. Bu davranışı ile kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı.  Sadece teşekkür ederim diyebildim. O da bana karşılığında hayatıma girdiğin için ben sana teşekkür ederim diyerek, gece yaşadığımız anların önemini belirtti.
İşte o günden itibaren Çağrı benim artık arkadaşım değil sevgilim olmuştu. Dünyanın sanki en mutlu kadını bendim. Tek sorun ondan beş gün ayrı kalmaktı. Onu çok özlüyordum. O da beni özlediğini söylüyordu. Ama böyle yaşamaya devam etmek zorundaydık.
Bir gün Çağrı’ya annemi çok özlediğimi söyledim. Ne zaman getireceksin annemi söz vermiştin, artık dayanamıyorum dedim. Tamam bu gittiğimde konuşup getireceğim dedi. O anki mutluluğuma ben bile inanamamıştım. Bir yandan çocuklar gibi seviniyor çığlıklar atıyor bit yandan da ağlıyordum. Bana yaptığı bunca güzel şeyden sonra, bir de annemi getirecek olması ona olan saygımı sevgimi daha da artırmıştı. Sabaha kadar heyecandan uyuyamadım. Sanki evde on kişilik yemek daveti yapacakmış gibi yemekler hazırladım. Evli kaldığım onca zaman içinde bir kere bile annemi eve yemeğe çağıramamıştım. Benim ailem gelmiyor senin ailenin de gelmesi gerekmez deyip kestirip atmıştı. Yani ilk kez annem için bir şeyler hazırlıyordum. Bu yüzden her şeyin eksiksiz olmasını istiyordum. Annemin bana, ne güzel şeyler hazırlamışsın, yorulmuşsun yavrum, eline sağlık dediğini hayal ediyor kendimi mutlu hissediyordum. Bir yandan da Çağrı ile olan durumumu paylaşmak istiyor onun düşüncelerini merak ediyordum. Annem ileri görüşlü bir kadındı. Benim ilk kez mutluluğuma şahit olacak ve adıma sevinecek diye ümit ediyordum. Ben artık kocam için ölmüş biriydim. Hiç de yasımı tutan bir eş profili çizmemiş hatta gazete de “Yakışıklı dul hoca kendine yeni bir aşk buldu” yazısıyla ve genç sevgilisiyle boy boy poz verip nasıl hayatına devam ediyorsa benim de buna hakkım var diye düşünüyordum. Üzülmemiş sadece çok çabuk unutmuş olması hemen sevgili bulup bundan da çekinmemesi tuhaf gelmişti.
Saat yaklaştıkça heyecanım daha da artıyordu. Hem sevdiğim adama hem de anneme kavuşacaktım. Yerimde duramıyordum.
Ama olmadı…Resmen yerime çakıldım, dondum kaldım yani. Çağrı yalnızdı. Yıkılmıştım. Annem kocasını terk etmek istemediğini söylemiş ve gelmemiş. Oysa ben günlerce bu anı beklemiştim. Anneme bir anlam verememiştim. Hiçbir zaman üvey babamla mutlu olmadı ki. Şimdi tam ondan kurtulmak için eline bir fırsat geçmişken niye yapmadı? Niye gelmedi?  Doğruyu söyle lütfen Çağrı! Başka bir şey yok değil mi? Çağrı yüzüme sevgi ile bakmış “Özlemen bile çok güzel. Beni de böyle özlüyor musun?” Deyivermişti. Sonra da Merak etme daha sonra tekrar annenle konuşup ikna etmeye çalışacağım sözüyle kendime gelmiştim.

Çağrı gideli bir gün olmuştu. Artık onu beklemek bana daha da zor gelmeye başlamıştı. Bütün günüm Tarçın’la geçiyordu. Tam mamasını almış bahçeye gitmiştim ki Tarçın’ı göremedim. Tarçın oğlum neredesin diyordum, sesi geliyordu ama kendisi yoktu. Birkaç kez çağırmama rağmen gelmeyince ben o tarafa gitmeye karar verdim. Daha önce arkaya hiç gitmemiştim. Böcek yılan falan olur diye korkuyordum. Bahçe çok büyüktü. Çağrı da bana fareden korkarsan o tarafa gitmeni tavsiye etmem demişti. Gerçekten ödüm kopardı fareden. Ama Tarçın’dan kuvvet alarak arkaya doğru ilerledim. Depo görünüyordu. Bir yandan Tarçın diye sesleniyor bir yandan da yürüyordum. Evet Tarçın’ı görmüştüm. Bir yeri kazmaya çalışıyordu. Yaklaştım. Ne yapıyorsun” oğlum demeye kalmadı gördüğüm şey karşısında dehşete düşmüştüm. Kazmaya çalıştığı yer kocaman bir toprak yığını idi. Tarçın’ın bir ucu ağzında diğer ucu da toprağın içinden çekmeye çalıştığı şey sanki bez daha doğrusu bir fulara benziyordu. Üzerinde de bariz kurumuş kan izleri vardı. Tarçın çekmeye çalışıyor ama tamamını çıkartamıyordu. Tarçın’ın ağzından fuları kurtarıp ben de çekmeye çalıştım ama ben de beceremedim. Anlam vermeye çalışıyordum ne olabilir diye. Birden oranın mezar olabileceğini düşündüm ve çok korktum.  Neredeyse oracıkta bayılacaktım. Gerçekten mezar olabilir mi? Mezar ise kimin mezarı? Burada ne işi var mezarın? Çağrı bundan hiç bahsetmemişti. Bunu öğrenmenin bir yolu var diye düşünerek Tarçın’dan da güç alarak toprağı kazmaya devam ettim. Ancak elimle bunun zor olduğunu fark edip kazmak için bir şeyler aramak için depoya girdim. Gerçekten Çağrı’nın dediği gibi içi odun, kömür torbaları ve bir sürü kutu ile doluydu. Ne ile kazabilirim diye dolaşırken bir kürek gördüm. Tam da aradığım şey bu idi. Hemen alıp toprağı kazmaya başladım. Gördüklerime inanamamıştım...

SUS...!/10.BÖLÜM


10.BÖLÜM

Aşk…

Bugün günlerden Cuma. Çağrı gelecek diye erkenden kalkmış ve onun için yemekler hazırlamıştım. Acaba Tarçın’ı görünce ne tepki verecekti hiç bilmiyordum. Ama benim adıma sevinir diye düşünüyordum. Beş dakika sonra evdeyim deyince sokak kapısına çıkmıştım. Tarçın’dan korkabilir Tarçın da ona havlayabilir diye düşündüğüm için tasmasını taktım. Arabayı park ederken ona tam sürprizimin olduğunu söylemeye hazırlanıyordum ki Tarçın havlayarak bunu bozdu. Çağrı “Köpek mi aldın? Bu muydu sürprizin?”
Evet deyiverdim. Burada çok yalnızlık çekiyordum. Hafta içi günler geçmek bilmiyor. Zaten sende olmazsan ölürdüm burada herhalde. Umarım sorun olmaz. Çok akıllı sakin bir köpek.
Sana arkadaşlık yapacak olması adına sevindim. Bana gülme ama ben biraz korkarım. Küçükken mahallemizde çok köpek vardı. İki kere ısırdılar beni. Hem de biri tam da popomdan. Halen diş izleri duruyor. O günden beri nerede bir köpek görsem asla köpeğin önünden geçmem. Yani popomu garantiye alırım. İnsan korkunca bir korku salgılarmış. Köpeklerde bunu hissedermiş ve ona göre davranırmış. Yani beni seven bir köpeğe henüz rastlamadım. Umarım Tarçın ile bunu aşarız.  Sanırım bunun için bir süre geçmesi gerekecek. Ben elimden geleni yapmaya hazırım. Bu korku salgısını bastırmam ve Tarçın’a hissettirmemem için senin yardımına ihtiyacım olacak. İkinci sürprizin de sanırım saçların. Çok yakışmış güle güle kullan.  
Köpek konusuna ne kadar olgunlukla yaklaşmış yine gönlümü kazanmayı bilmişti. Üstelik saçlarımı da fark etmiş ve beğendiğini söylemişti. Bunların bir de üstüne içeri girdiğinde onun için hazırladığım sofrayı görünce saçımı okşayarak “Zahmet etmişsin çok güzel görünüyor. Zaten bütün hafta evdesin dışarı çıkmak istersin diye düşünmüştüm. Ama maden hazırlamışsın o zaman soğutmayalım ellerimi yıkayıp üstümü değiştirip hemen geliyorum” demiş ve yukarıya çıkmıştı. Bana ilk kez dokunuyordu. Çok heyecanlanmıştım. Ona olan duygularımın anlaşılmasından da çok korkuyordum. Ama kızardığımı anlamış kendimi toparlamak için ben de tuvalete gitmiştim. Kocamdan sonra ilk kez birine erkek gözüyle bakıyor ve etkileniyordum. İyi de bu davranışları ile beni günden güne kendine daha da bağlıyordu. Onu düşünmediğim özlemediğim bir an yoktu. Bu işin sonu nereye gidecekti? Acaba o benim için ne düşünüyordu? Bunu öğrenmeyi o kadar çok istiyordum ki. Bunu da sanırım öğrenmenin bir tek yolu vardı. Onunla yemekte birkaç kadeh içki içmek rahatlamak ve olayı akışına bırakmak…
Öyle de yaptım…İçki içmek beni son derece rahatlatmıştı. Ondan gelmeyeceğini bildiğim bir hareket yapmış ve çalan müziğe bana dansla eşlik etmesini istemiştim. Kırmadı beni. Dans etmeye başladık. Hiç bu kadar heyecanlanacağımı tahmin etmemiştim. Rüyada bile olsam uyanmak istemiyordum sanki. Onun da benden etkilendiğini hissedebiliyordum. Geri çevirmedim hiçbir hareketini hatta onu cesaretlendirdim. Çünkü ben ona aşık olmuştum ve onu çok istiyordum…Hem de deli gibi…



21 Şubat 2018 Çarşamba

SUS...!/9.BÖLÜM

            9.BÖLÜM

 Tarçın...

Kuaförden çıktıktan sonra avm’nin en alt katında Çağrı ile gezerken gördüğüm petshop’a girdim. Burada da gördüğüm muamele aynıydı. Herkes beni işaret ediyor hemen önümden çekilmek için adeta yarışıyorlardı. Durumumu fark eden çalışan yardımcı olabilir miyim diyerek beni karşıladı. Ona bahçe için bir köpek kulübesi ve bahçede kalabilecek bana da dışarıda gezerken eşlik edebilecek bir köpek istediğimden bahsettim. Ellerinde sahibi yurt dışına gittiği için buraya bırakılan eğitimli bir alman çoban köpeği olduğunu söyledi. Sonra da, isterseniz sizi tanıştırabilirim deyip elimden tutup kafeslerin önünden geçirmeye başladı.
İşte geldik. Bu yakışıklı minik dostumuzun adı Tarçın. Yani erkek. Çok uslu sanırım sahibini özlüyor. Geldiğinden beri hiç havladığını görmedim. Ama bunlar sıcak kanlıdırlar. Çok çabuk alışırlar. Sevmek isterseniz verin elinizi birlikte dokunalım.
 Evet, birlikte onu sevmeye başlamıştık. Yine gözümü çaktırmadan açmış tepkisine bakıyordum. Sevilmek hoşuna gitmişe benziyordu. Bakımı hakkında hiç bilgim yok malum gözlerim de çok az görüyor yapabilir miyim deyince bana bilgi vermeye başlamıştı.  Haftada bir yumurta sarısı, günde bir elma ya da havuç verebilirsiniz. Kuru mama yedirmeye özen gösterin dışkısı daha katı olur kendisi de kokmaz. Size buradan birde kulübe verelim tam ona göre. İçi üşümemesi için özel bir kumaş ile kaplı. Rahatça sığabileceği büyüklükte. Daha fazla büyük kulübe olmaz zaten. Kendi nefesiyle kulübeyi ısıtması önemli. Aksi takdirde içine alışamaz. Şu an Tarçın bir yünden yapılmış yastığın üstünde yatıyor. Sahibi bu yastığa çok alışkın demişti. Şimdi biz bu kulübeye sizin bahçeye kurunca bu yastığı kulübenin içine koyarsak hemen onun üstüne yatmağa gideceği için kulübesine de hemen alışmış olacak. Sevdikleri şeyleri asla unutmazlar bu yaramazlar. Gerçi havalar sıcak yaz ama soğuk havalarda da bahçede kalabilirler. Kulübenin içi yazın serin tutan kışında sıcak tutan bir malzeme ile kaplı. Bazı oyuncaklarla onu ödüllendirebilirsiniz. Sizin için isterseniz seçebilirim. Haaaa, bu arada sizden başka ilgilenecek başka biriler var tabii değil mi?
O kaça evde tek başıma yaşadığımı güvenliğim açısından tehlikeli olabilir diye, evet tabii ki eşim ve çocuklarım var. Onlar sinemaya gittiler. Eve döndüklerinde sürpriz olsun istedim. Bu yüzden Tarçın’ı alıyorum. Bu da kredi kartım hemen ödemeyi yapalım ve hemen eve gidelim.
İşte Tarçın’ı alıp ve getirme hikayem böyle olmuştu. O geldiği gün kendimi daha güvende hissetmiştim. Gerçekten çok sakin bir köpekti. Adamın dediği gibi yastığını kulübenin içine koyar koymaz kulübesinin içine girivermişti. Uzun bir tasması vardı. İlk günlerde bu tasmanın takılı olmasının onun için daha iyi olacağını söyledikleri için tasmasını çıkartmamış ancak bahçede gezinebilmesi için de oldukça da uzun tutmuştum. Hemen verdikleri su kabına suyunu yem kabına da mamasını koymuş ve yemesini seyretmeye başlamıştım. Onu bir aydır da olsa bulunduğu yerden alıp buraya getirmek sonra da yalnız bırakıp içeriye gitmek içimden gelmediği için, ben de bahçede bulunan minderi alıp yanına oturmuştum.  Telefonumdan müzik açıp onun mamasını yemesini izlemeye koyulmuştum. Bir yandan da satıcının dediği gibi tüylerini tarıyordum. Onunla konuştukça sevdikçe onun da rahatladığını anlayabiliyordum. Akşama doğru onun için aldığım hareket ettikçe ses çıkaran top ve birkaç değişik oyuncaklarla onun dikkatini çekmeyi hatta bana tepki vermesini bile başarmıştım. Adamlar kulübe için en kuytu yeri seçmişlerdi. Büyük bir kum yığınını da bir köşeye dökmüş ilk çişini de oraya yapmasını sağlamışlardı. Bir kere gösterdikleri yeri hemen benimseyip kalkıp oraya çişini yapmasını hayretle izlemiştim.   
Ertesi gün sabah erkenden bahçeye inmiştim. Tarçın beni görür görmez havlamış bana doğru yürümüş ve kuyruğunu sallamaya başlamıştı bile. O kadar sevinmiştim ki çünkü bütün gece aklıma geldikçe pencereden bakmış acaba nasıl diye merak etmiştim. Elimde ki havucu görünce sevinmiş ve hemen yemeğe başlamıştı. Onu öyle görünce tasmasının pek de gerekli olmadığına ikna olup çıkartmıştım. Sanki bu hareketime sevinmiş gibiydi. Bahçede oraya buraya koşmaya başlamıştı. Her bir köşeye gidiyor sonra da tekrar bana doğru geliyordu. Çok hoşuma gitmişti onu öyle görmek. Zaman nasıl geçti bilmiyorum ama saatlerce bahçede onunla oynamış bundan da çok zevk almıştım. En önemlisi artık yalnız değildim. Ve korkmuyordum…








SUS...! /8.BÖLÜM


8.BÖLÜM

Sinop turu…

Sanki uzun zamandır böyle rahat uyumamıştım. Kendimi bir an tatile gelmiş gibi hissettim. İçimden acaba Çağrı uyanmış mıdır diye düşünürken aşağıdan seslerin geldiğini duydum. Çağrı o kadar da sessiz davrandım ama sanırım yine seni uyandırdım kusura bakma deyince içimden ne kadar da nazik diye düşündüm. Onca yıldır kocamdan böyle bir incelik hiç görmemiştim. Rica ederim, çok mu oldu uyanalı diyebildim? Valla özlemişim buraları hemen bahçeye indim. Dışarıda kahvaltı yapalım istedim. Ne dersin? Deyince bir kez daha kocamı düşündüm. O bana böyle dışarda kahvaltıya ne dersin diye soracak, imkanı var mı? Her şeye o karar verir ben de uygulamak zorunda kalırdım. Hem dışarda ilk sınavımızı da verelim bakalım o gözlüklerle nasıl davranıyorsun? Ben halen bu körlüğe gerek var mıydı diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Yani özgürlüğüme kaçayım derken bu kara gözlüklerle kendi özgürlüğümü kendim kısıtlamıştım. Hayatım boyunca böyle mi yaşayacaktım? Daha çok dikkat çekmez miydim? Ya da ben ne zamana kadar dayanabileceğim bu duruma? Sıkılmayacak mıyım? Kör olduğum için işim çevrem arkadaşlarım olmayacak mı? Ev satışından aldığım para bir gün suyunu çekmeyecek mi? Daha içimden bir sürü soru sorup cevabını arayacaktım ama Çağrı’nın hadi hazır mısın, demesiyle düşüncelerimi bir tarafa bırakıp acele ile giyinmek zorunda kaldım. Hemen çıktık. Çağrı beni denizi seyredebileceğimiz çok güzel bir yere getirmişti. Gözlükler gerçekten çok koyu renkli olduğu için gözümü açıyor etrafı çaktırmadan inceliyordum. İnsanın her zaman yaptığı şeyleri gerçekten beynin otomatik algısı sayesinde yapabildiğine şahit oluyordum. Yani kahvaltı yaparken ağzımın yerini gözlerim kapalı olmasına rağmen bulmam, suyu ya da çayımı içerken illaki bardağı görmem gerekmediğini anlıyordum. Ara sıra kaçamak gözlerimi açmam sayesinde de kendimi daha da rolüme kaptırıyordum. Çağrı’nın da beni izlediğini biliyor ona göre de hata yapmamaya gayret ediyordum.
            Sabah kahvaltısı için çıktığımız eve akşama doğru gelmiştik. Sinop’u gezmiş büyük bir alışveriş merkezinden de ev için alışveriş yapmıştık. Çağrı ile normal şartlarda arkadaş ya da sevgili olsaydık acaba nasıl bir ikili olurduk diye geçirmiştim içimden. Rahat ve samimi bir tipti. Uzun ve kaslı bir yapısı vardı. Şu her daim spor yapıp kas yapan fit adamlar gibiydi. Yemyeşil gözlü siyah saçlı yakışıklı biriydi. Okulda öğrenci iken daha neşeli görünüyordu ancak biraz değişmiş sanki yani daha ağır başlı olmuş. Belki de okulda ki neşesi o çıktığı kıza bağlıydı. Şimdi ise iş adamı. Evlenmiş ayrılmış, onun da hayatında bir sürü değişiklik olmuş. Ben bile ne kadar değiştim. Benim de eski neşemden eser yok. Bunları düşünürken Çağrı’nın da beni izlediği fark etmiş ve bundan utanmıştım.
            Bir ay sonra,
Bu eve geleli tam bir ay olmuştu. Çağrı her cuma günü geliyor pazar akşamı da İstanbul’a dönüyordu. Ben artık cuma günleri Çağrı’nın yolunu bekliyordum. Yemekler yapıyor safrayı kuruyor onu bekliyordum. Geç saatlere kadar oturup kah film izliyor kah sohbet ediyor hoş saatler geçiriyorduk. Ancak bana bu cuma ile pazar günleri yetmemeye başlamıştı. Yani her an yanımda olsun hatta hiç gitmesin istiyordum. Başka günler o kadar yalnız ve boş geçiyordu ki! Hele bu gece gördüğüm o kabuslardan sonra evde kalmayı hiç istememiş ilk kez dışarıya çıkmaya karar vermiştim. Hemen Çağrı’nın aradığı taksi durağından bir taksi istedim. Çağrı daha ilk gün bana saçlarını sarıya boyarsın demişti ama bunun üzerine düşmemişti. Ben de hiç istememiştim. Ama bugün bunu halletmeliyim diyerek ilk gördüğüm kuaför salonuna girdim. Beni elimde bastonlu görünce ne yapacaklarını şaşırmış bakakalmışlardı. Hemen onları kendilerine getirmek adına saçlarımı kısa kestirip sarıya boyatmak istiyorum malum uzun saçın bakımı zor oluyor da deyiverdim. Tabii buyurun sizi şöyle oturtayım bir saç kesimim var ondan sonra sizi alırım diyerek elimden tutup koltuklara oturttular. Ben de teşekkür edip beklemeye başladım. Aslında gözlerim açık onları izliyordum. Saçını boyatan ile kestiren iki kadın birbirlerine beni işret edip, yazık gözleri görmüyor gibilerinden bir şeyler söyleyerek beni izliyorlardı. Başkalarının benim onları görmediğimi sanarak arkamdan konuşmaları ilginç gelmişti. Derken saç kesimini bitiren adam yanıma yaklaşmış sizi alabilirim işim bitti deyince ayağa kalktım. Nereye gideceğimi bilmediğimi düşünen kuaför elini uzatıp, elimi tutarsanız sizi götürebilirim deyince itiraz etmeden denileni yaptım ve onunla beraber yürüdüm. Bunun gerçekçi olması içinde gözlerimi kapatmayı ihmal etmedim. Çok kısa kesmenizi istemiyorum. Ensemde küt kesim olsun rengi de tatlı ve canlı bir sarı olsun istiyorum dedim.

Kuaföre gelen herkes önce benim tam olarak görüp görmediğimi kontrol ediyor görmediğimden emin olduktan sonra da daha rahatça arkamdan işaret dili ile beni çekiştiriyorlardı. Çok rahatsız olmuştum ama gördüğümü de belli etmemem gerekiyordu. Tek amacım bir an evvel kuaförde ki işimin bitmesi ve buradan ayrılmaktı. Kuaför işi bittikten sonra saçınızın rengi ve kesim şekli size çok yakıştı diyerek beni aydınlattı. Ben de gözlerimi gizlice açıp aynadan kendime bakmıştım. Evet gerçekten bu renk ve kesim bana çok yakışmış daha da genç göstermişti.      

20 Şubat 2018 Salı

SUS...!/7.BÖLÜM


7.BÖLÜM

Sinop…

Çağrı elinde ki poşetleri masaya bırakıp acıkmışsındır sana bir şeyler getirdim dedi ama ben elinde ki getirdiklerine değil de bana söyleyeceklerine kitlenmiştim. Bunu anlamış olacak ki “Merak etme! Annenle konuştum. Her şeyi anlattım. Tabii çok şaşırdı. Ama bunun senin iyiliğin için olduğunu anlatınca sakinleşti. Tamam dedi. Ben seni yaşayacağın eve yerleştirdiğimde sonra oda izini kaybettirecek ve yanına gelecek. Şimdi dikkat çekmemek bir süre hayatına devam edecek. Seni çok öpüyor. Beni merak etmesin dedi.”
Çağrı bunu böyle bir çırpıda anlatmıştı ama ben daha fazla şeyler duymak istiyordum. Nasıl çok üzüldü mü? Ağladı mı? Ona üzülmemesini söyledin değil mi? Deyince Çağrı “Gerçekten annen çok iyi. Şimdi sen bunları düşünme. Bir saat sonra buradan ayrılırız. Hadi şimdi bir şeyler atıştıralım deyince ben de mecburen getirdikleri şeylerden yemek zorunda kalmıştım. Aslında yemek için kendimi adeta zorluyordum. Aklım halen annemde idi. Ona o kadar çok ihtiyacım vardı ki!”
Derken pansiyondan ayrılma vakti gelmişti. Şapkamı ve gözlüklerimi taktım. Bastonumu da elime aldım. Çağrı’nın daha önce söylediği gibi daha gerçekçi olsun diye gözlerimi kapatıp Çağrı’nın koluna girdim. Merdivenleri inerken gerçekten gözlerim kapalı olduğu için çok zorlanarak indim. Arabaya bindik biraz uzaklaşınca gözlükleri çıkarttım.
Çağrı, “Yolumuz çok uzak. Ben alışkınım yolculuk yapmaya. Umarım sende seviyorsundur. Ama sen yorulunca mola vermek istediğinde durabiliriz” diyerek söze başlamıştı. Ben ise bu yaşadıklarımı sindirmeye çalışıyordum. Günlerce haftalarca düşünmüş plan yapmıştım. Ondan kurtulmak imkansız gibi görünüyordu. Ama şu an ondan sonsuza dek kurtuluyordum. Hem de Çağrı’nın sayesinde.  Birden onun anlattıkların keserek Çağrı sen benim hayatımı kurtardın. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu iyiliğini ömrüm boyunca unutmayacağım deyiverdim. Bana gülümseyerek bakmış “Hadi üzülme artık. Bunları da düşünme. Ben isteyerek yapıyorum” demişti.

…Gözlerimi açmaya çalışıyor algılamaya çalışıyordum ki Çağrı’nın “Evine hoş geldin!” lafıyla şaşırmıştım. Ne ara uyumuşum ne kadar uyumuşum? Kaç saat geçmiş? Hiçbir bilgi yok! Ben halen bunları düşünüp ayılmaya çalışırken Çağrı şapka ile gözlükleri bana uzatmıştı bile. Halen hava aydınlanmamıştı ama Çağrı hiçbir zaman tedbiri elden bırakma malısın deyince mecburen ben de itiraz etmemiştim. Ev bahçeli müstakil bir evdi. Oldukça da büyük görünüyordu. Derken eve girdik. Çağrı bütün perdeleri kapattı. Işığı açtı. Tamam, artık rahatla deyince gözlüklerimi çıkarttım. Evi daha önceden temizletmiş olduğunu söylemişti. Gerçekten ev pırıl pırıl görünüyordu. Bana gel sana evi gezdireyim deyince onu takip ettim. Aşağıda kocaman bir salon tuvalet, banyo ve mutfak var. Yukarı da ise üç tane yatak odası var. Odanın birinde ebeveyn banyo var. İstersen orayı kullanabilirsin.  Bu ev çok güvenlidir. Bahçenin etrafında üç tane kamera var. Bu kamereler güvenlik şirketiyle irtibat halinde. Yani herhangi bir sebepten ötürü alarm öterse, güvenlik şirketi hemen evi arar ve sana, evden alarm geldi bir sorun mu var der ve şifreyi sorar. Bu arada şifre Kraliçe! Sen doğruyu söylersen sorun olmadığını yani alarmın kedi, rüzgar elektrik kesintisi gibi sebeplerden dolayı öttüğüne ikna olup telefonu kapatırlar. Ancak şifreyi sorduklarında bir sorun varsa ve kraliçe denmemişse o zaman onlara, ben iyi değilim bir sorun var polise bildirin yardım edin anlamına geleceği için güvenlik şirketi hemen polisi buraya yönlendirir. İşte sistem bu kadar güzel çalışıyor. Gönül rahatlığı ile kalabilirsin. Bahçe duvarları oldukça yüksek. Bahçenin giriş bölümünde soğan, maydanoz, biber, domates gibi şeyler ektim. Sadece arka taraf da bir depo var orada odunlar, kış için kömür torbaları, eski eşyalar ıvır zıvırlar var işte. Fareden korkarsan oraya pek gitmemeni tavsiye ederim. Ben bu eve kafamı dinlemeye sık sık gelirim. Havası sakinliği yeşilliği çok huzur verir bana. Öyle hemen yakınımızda ev falan yok. Arada mesafe var. Bu yüzden civarda ki evden ya da yoldan kimse bahçeyi göremez. Ama sen yine de her zaman dikkatli ol tabii. Sokak kapısı da bahçe kapısı da çelik kapıdan oluşuyor. Bu çelik kapının üstlerine ikinci bir kapı daha var. O da sırf demirden oluşuyor. Dedem zamanında yaptırmış yani öyle kolay kolay açılmaz. Her zaman bu demir kapıyı da kilitle. Çilingir bile zor açar valla. Mutfakta ki balkon bahçeye bakıyor. Ben burada oturmayı çok severim. Buzdolabında geçen geldiğimde bıraktığım bir sürü yiyecek var. Sen mutfağı keşfedersin tabii ama şöyle bir çay demlesek o demlenene kadar balık konservesi var onu açsak yesek olur mu? Sen araba da uyurken ben yol üstünden ekmek domates salatalık falan aldım. Meyve de var.  Sonra da sana çarşafların yerini gösteririm. Ne dersin? 

19 Şubat 2018 Pazartesi

SUS...! / 6.BÖLÜM



6.BÖLÜM

Bekleyiş...

Bu tüm yaşananlar beni oldukça yormuştu. Çağrı’ da sonuçta benim için hiç uyumamıştı. “Uyusak iyi olacak zor bir gece idi. Malum tek yatak var. Ben arkamı dönerim, yattığım gibi de kalkarım. Hadi iyi geceler” deyince ben de yatağa uzanmak zorunda kaldım.
Uyanınca…
Birden irkilip nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Rüya mı gerçek mi diye etrafıma bakınırken buranın gece geldiğimiz pansiyon olduğunu hatırladım. Derken Çağrı elini yüzünü yıkamış odaya girdi. Beni yatakta uyanmış halde görünce “Özür dilerim o kadar da ses yapmamaya çalıştım ama sanırım başaramadım” deyince ben de ona önemli değil, çok güzel uyumuşum valla diye karşılık verdim.
“İyi sevindim buna. Sen burada kal. Ben termosla çay alıp geleyim. Pencereden sakın bakma. Kapı çalarsa gerçi ben engellerim ama yine de kapıyı sakın açma. Nasıl olsa yiyeceklerimiz var” deyip kapıyı açmıştı. O kadar derin uyumuşum ki kör gibi davranmam gerektiğini tamamen unutmuştum.
Biraz sonra Çağrı termosla geri geldi. Elinde sıcacık poğaça da vardı. Masaya oturduk. Uzun zamandır böyle keyifli bir kahvaltı yapmamıştım. Çağrı ile dünkü yaşadıklarımızdan planlarımızdan hiç bahsetmedik. Özellikle o konuyu açmamış ben de zaten hiç konuşmak istememiştim.
Hep başka şeylerden konuştuk. Konuştukça o kadar ortak yönümüzün olduğunu görmüştüm ki. Kahvaltı yaptıktan sonra televizyonu açtı. Haberleri izlemeye başladık. Gördüklerim, duyduklarım beni dehşete düşürmüştü. Spiker benim aracımın yandığını içinde de benim olduğumu söylüyordu. Evet Çağrı bunu anlatmıştı ama televizyondan duymak çok tuhafıma gitmişti. Çağrı sanki ne soracağımı anlamış olacak ki bana dönerek,
“Merak etme dediğim gibi içinde ki kadın daha önce ölen bir kadın. Aracın içinde ceset bulmasalardı senin öldüğüne nasıl ikna olacaklar ki? Akşama kadar mecburen bu odada kalacaksın. Ben de sana verdiğim şu sözü tutmak için gidip annenle konuşayım. Pansiyoncuya söylerim seni rahatsız etmesin. Sen yine de dikkatli ol. Kapıyı arkadan kilitle. Akşam olmadan dönerim” demiş ve gitmişti.
Saatlerce bu odada bekleyecek olmak fikri güzel gelmemişti ama başka çaremde yoktu. Kapıyı arkadan kilitledim. Televizyon kumandası elimde ne bulursam seyretmeye başladım. Çok uzun gelmişti zaman, hiç geçmek bilmiyordu. Derken yine uykuya dalmışım. Kapının çalma sesiyle irkildim. Çağrı benim aç, deyince kapıyı açtım. Acaba annemle konuşmuşlar mıydı?  [di1] 


18 Şubat 2018 Pazar

SUS...! /5.BÖLÜM


5.BÖLÜM

Annem…

Bu son söz kendim için hiç de beklediğim bir son değildi. Yani kendimin öleceğini bir başkasından duymak garip gelmişti. Ama Kenan’dan başka türlü kurtulamayacağımı da bildiğim için bunun iyi bir çözüm olacağına hemen ikna olmuştum. Zaten evliliğimden bu yana herkesten koparılmıştım ve çevremde kimse kalmamıştı. Bir tek annem vardı. Zavallı annem… Her gün içip içip annemi döven üvey babamla yaşamak zorunda kalan annem. Dayılarım ve amcamlarla pek fazla görüşmüyordum zaten. Kenan, üvey babamı hiç sevmediği için görüşmemi istememiş en son nikahta bir araya gelmişti. Bir daha da bana açıkça bu eve gelemez sende o eve gidemezsin demişti. Öyle de yaptım. Annem de bunu hiç sorun etmiyor “Olsun kızım sen mutlu ol yeter ki gelme ama beni bari telefonsuz bırakma” diyordu. Bırakır mıyım? Ben de her gün mutlaka arar sesini duyar hayır dualarını alırdım. Çilekeş annem. Babam, bir kadın için annemi yıllar önce terk etmiş bir daha da bizi aramamıştı. Sonra da boşandılar. O da mecburen başımda bir erkek olsun dul olmak zor deyip üvey babamla evlendi. Postanede memur olarak çalışıyordu. Ben üniversite de okuyordum. Annemin babasından üç tane ev kaldı kendisine. Birini evlenmeden önce benim üstüme yapmıştı. İşte Çağrı’nın sattığı şu ev. İyi ki bir evim vardı da satabildim. Hem de çok büyük bir paraya. Bu para uzun bir süre yeterdi bana. Diğer ikisi de annemle ikimizin ortak adına tapusu çıkartılmıştı. Yani artık üvey babamın kahrını çekmesine gerek yoktu. İstediği an onu yanıma alabilirdim.
Geriye Çağrı’ya nasıl öleceğimi sormak kalmıştı. Tuhaf gelse de sordum. O da arabanın içinde yanarak öleceksin dedi. “Gerisini sorma işte adamlarım halledecek. Senin arabanı bulduklarında telefonun, kıyafetlerin ve kimliklerin ve en önemlisi yanmış bir kadın cesedi arabanın içinde olacağı için öldüğün kesinleşecek” demişti. Evet, ne fark edecekti ki nasıl öldüğüm? Ama benim yerime arabanın içinde ölüsü bulunacak olan kadını merak etmiştim. Onu nasıl halledecekti? “Hastaneden ölmüş bir kadını alıp arabanın içine koymak zor bir şey değil, bunları sen düşünme!” Demiş ve benim daha fazla soru sormamın önünü kesmişti.   Şu ana kadar sanki her şey yolundaymış ve bundan sonra da sorun çıkmayacakmış gibi hissediyor onunla konuştukça bundan da daha emin oluyordum.
 Ya annem? Onun üzülmesini nasıl engelleyecektim. Gerçekçi olsun diye onun benim ölümümüm ardından yanmasına izin mi verecektim. Bunu ona yapamazdım. Gözyaşlarıma engel olamayıp ağlamaya başladım sonra da, Çağrı’ya bunu anneme yapamam dedim. Onun hayatta ki tek dayanağı benim. Benim öldüğümü duyduğu an o da yaşayan ölü olur. Lütfen anneme gerçeği anlat. Annem ağzı çok sıkı bir kadındır. Üvey babamdan onca dayak yemesine rağmen hiçbir kişiye belli etmezdi. Yani sen annemle konuş. Annem her zaman bana derki “Senin için yapamayacağım şey yoktur şu dünya da. Yeter ki sen iste!” İşte sen de konuya böyle gir. Kızın bunu yapmanı istiyor yapman gerekiyor. Birine ufacık bile belli edersen kızının gerçekten hayatı tehlikeye girer dersen, o susar. Benim gerçekten öldüğüme herkesi inandırır. Ben annemi çok iyi tanıyorum. Lütfen Çağrı! Bugün Salı annem saat tam ikide bizim evin orda ki semt pazarına gider. Tam ikide diyorum çünkü ikide yıllardır alışveriş yaptığı sütçüsü gelir. Yumurtasını peynirini oradan alır. Senin oraya gitmen gerekiyor. Pazar’ın içinde bir gözlemeci var orada mutlaka gözleme yemek için oturur. Sen orada her şeyi anlatmalısın. Benim öldüğüm haberini duyunca gerçekten ölmüşüm gibi davranması gerektiğini anlatmalısın. Muhtemelen bu haberi ona Kenan verecektir. Sonra malum cenaze falan her şeyi eksiksiz yapması gerektiğini iyice anlatmalısın. Ve en önemlisi benim bundan sonra annemsiz yaşamak istemediğimi, eğer kocasından ayrılmayı düşünüyorsa benimle yaşayacağını söylemelisin. Benim ondan başka kimsem yok Çağrı lütfen yapacaksın değil mi? Bak bana söz ver! Annemi ikna edip yanıma getireceksin. Lütfen! Hem bana bundan sonra kör gibi yaşayacaksın, kocan seni arayacak olsa bile kör bir kadından şüphelenmek kimsenin aklına gelmez, daha iyi kamufle olursun diyorsun. Peki, ben kör gibi davranmayı yaşamayı nasıl becereceğim? Sence bunu becerebilecek miyim? Merdivenlerden senle çıktım gözümü kapattım. Çok korkunç! Sen ki bana ömrünce kör olarak yaşa diyorsun. Bu beni yormayacak mı? Sıkmayacak mı? Ama madem şimdilik bu gerekli annem yanımda olursa en azından ondan destek alırım.
Haklısın, hiç kolay olmayacak. Ama bir aksilik olur da senin ölmediğine inanır ve senin peşine düşerse kırk yıl düşünse kör bir kadın aklın gelmez diye düşündüm. Sonra her şeyi planladım, düşündüm sanıyordum ama annen konusu hiç aklıma gelmemişti. Oldukça riskli bir durum ancak bu anlattıklarından sonra annene bu acıyı yaşatmanın çok zalimce olduğunun ben de farkına vardım. Tamam, merak etme. Artık telefonun da olmadığına göre arayamaz seni. Sen de yalnız bu sana verdiğim telefonla sakın arama. Senin ölümünden sonra polis annenin telefonunu falan dinler. Bütün bu yapılanlar boşa gider.

Çok rahatlamıştım. Annemin benim için birkaç gün yalandan ağlayıp üzüleceğini ama en kısa zamanda ona kavuşacağımı düşündükçe şu ana kadar yaşadığım bütün bu sıkıntılar sanki bir anda son bulmuştu.        

17 Şubat 2018 Cumartesi

SUS...! / 4.BÖLÜM



4.BÖLÜM

Karanlıkla ilk deneyimim…

Çağrı arabayı park etmeye çalışıyor. Dediği gibi şapkayı ve gözlüğü taktım. Gözlerimi kapattım. Çok garip bir duygu. Kapkaranlık bir dünya. Korkutucu…İnsan kendini güvende hissedemiyor. Her an bir yere takılacak ve düşecekmiş gibiyim. Çağrı’nın koluna girdim biliyorum ki o beni pansiyona giderken yardım edecek ama yine de çok tedirginim. Çağrı zile bastı biraz sonra kapı açıldı. Adam "Hoş geldiniz ağabey” dedi. Çağrı benim kolumu sıkı sıkı tutup içeriye girmeme yardımcı oldu. Riske girmemek için gözlerimi hiç açmadım. Ne kadar zormuş meğer karanlıkta hareket etmeye çalışmak ama başarmalıydım. Konuşulanları dinliyordum. Çağrı oda hazır mı diye sorunca “Tabii, hazır hatta dediğiniz gibi yiyecek bir şeylerde hazırlattım hanıma. Yine de istediğiniz bir şey olursa söylersiniz. Buyurun odanıza çıkalım. Siz hanım efendiyi çıkartın ben eşyaları alayım.”
Ayaklarım titriyordu. Sanki çok kötü bir şey yapıyormuş suç işliyormuş gibi gelmişti bana. Anlaşılmasından korkuyordum. Bunu hissetmiş olacak ki Çağrı elimi daha sıkı tutmuş “Dikkat canım şimdi merdiven çıkacağız diyerek benim rolümü iyi oynamama yardımcı oluyordu. Gözlerim kapalı ilk kez merdiven çıkıyordum oldukça tedirgindim. Derken anahtar sesini duydum. Pansiyon sahibi “Buyurun iyi geceler bu da anahtarınız” demiş ve yanımızdan uzaklaşmıştı.
İçeriye girdik, ben halen ayakta bekliyordum. Çağrı şapkamı ve gözlüğümü çıkartıp gözünü açabilirsin deyince gözlerimi açtım. Derin bir oh çektim. Rol de olsa karanlıkta olmak çok zor gelmişti. Çift kişilik bir yatak vardı. Onu görünce biraz tedirgin olmuştum ama Çağrı bunu bana önceden açıkladığı için çaresizce yatağın kenarına oturdum. Çağrı hadi gel vakit kaybetmeden bir şeyler yiyelim acıkmışsındır deyince masaya yaklaştım. Pansiyoncu gerçekten eşine birçok şey hazırlatmıştı. Hatta geleceğimiz saati de söylediği için termosla çay bile vardı. Önceleri biraz çekinsem de dakikalar ilerledikçe Çağrı’nın da samimi tavırlarıyla bu çekimserliğimi üstümden atmaya başladım. Evde sırf Kenan’a daha fazla içki içirebilmek için onunla içmiş ama pek bir şeyler yiyememiştim. Zaten başım da çatlıyordu o yüzden bu saat de bir şeyler yemek çok iyi gelmişti. Bir yandan da Çağrı’nın anlattıklarını dinliyordum.

“Evet, gelelim senin merak ettiklerine. Aklıma gelen en iyi çözüm senin kör olmandı. Çünkü sen kocandan kaçacaksın ama bu görüntünle bu isimle bunu asla yapamazdın. İsmini değiştirmek yetmeyecekti. Herkese her şeye tedirgin yaklaşacaksın. Hep şüpheli gözlerle etrafına bakacaksın. Bu da senin bir şeyler sakladığını belli edecek ele verecekti. Oysa kör bir kadınla hiç kimse o kadar ilgilenmez. Seni şimdilik Sinop’ta bir eve yerleştireceğim. Evin içinde her şey var. Dedemden kalma bir ev. Benden başka kimse gitmez oraya. Bir müddet orada kalırsın. Evini emlakçı vesilesiyle birine sattık. Parayı nakit olarak aldık ve bu yeni ismine yani Asya Kara adına bankaya yatırdık. Bu da kredi kartın. İstediğin yerden para çekebileceksin. Evini ben alacaktım oldukça güzel bir semtte hiç kaçırılacak bir ev değilmiş ama hiçbir riske girmemek için vaz geçtim. Bu yüzden dokuzyüzelli milyon karşılığında emlakçıyla bir aileye sattık. Emlakçı beni de tanımıyor.  O yüzden korkulacak hiçbir şey yok. Yani kocan bu evin satıldığını öğrendiği anda satın alana ulaşsa bile sana ait bir kayda adrese ulaşamayacak. Bundan sonra hayatın hiç de kolay olmayacak çünkü kör bir kadın olarak yaşamını devam ettirmek zorunda kalacaksın. Gerçi kocan seni yarından itibaren aramayacak çünkü senin önce evini sattığını öğrenecek sonra kaçırıldığını ardından da para için öldürüldüğünü sanacak…

16 Şubat 2018 Cuma

SUS...! /3.BÖLÜM



3.BÖLÜM

Yeni kimliğim…
Araba kullanmayı çok sevmeme rağmen bu gece ki yolculuğum adeta eziyet gibi gelmişti. Yol git git bitmiyordu. Gerçi Çağrı ile gideceğim yolu defalarca konuşmuştuk. Gideceğimiz pansiyonu da o ayarlamıştı. Pansiyona beş km kala yol üzerinde beni bekleyecek geri kalan yola beraber devam edecektik. Sen sadece oraya gel gerisini orada hallederiz demişti.  Ne yapacağız nereye gideceğiz benim için nasıl bir hayat olacaktı hiçbir bilgim yoktu. Ama sadece şunu biliyordum özgür olacaktım. Bu da beni heyecanlandırmaya yetiyordu.
Çağrı ile beş dakika önce kendisiyle konuşmuş beni konuştuğumuz yol kenarında beklediğini öğrenmiştim. Evet, dörtlüsü yanan aracını görmüştüm. Hemen arkasına durdum. O da kapısını açmış ve yanıma yaklaşmıştı. Saatlerdir yaşadığım stresin etkisi kendini göstermiş ve onu görür görmez ağlamaya başlamıştım. Bana sımsıkı sarıldı. Uzun zamandır hissetmediğim bir güven bir sıcaklık duygusu almıştım kendisinden ama biraz da utanmıştım ilk kez yabancı bir erkeğe sarılmıştım.  Özür dileyip kendimi geri çektim. Bana sevgi ile bakmış “Çok normal duygu fırtınası yaşaman. Rahat ol lütfen! Her şey çok güzel olacak” demiş ve kendimi daha fazla kötü hissetmemi engellemişti. Bana bir şapka ile koyu renkli gözlük uzattı. “Şimdi beni iyi dinle Seral. Sana bir rol vereceğim ve sende onu oynayacaksın. Sen şu dakikadan itibaren gözleri görmeyen birisin. Yani körsün. Bu gözlükler çok koyu camlı olduğu için zaten istesen de görmekte gecenin bu karanlığında zorlanacaksın. Bu da rolünü oynamanda sana yardımcı olacak. Şapkayı öyle tak ki saçların görünmesin en kısa zamanda saçlarını sarıya boyatacağız. Bu da körlerin kullandığı baston. Herhalde daha önce gözleri görmeyen birini görmüşsündür. Eğer zorlanırsan pansiyona girerken odaya girene kadar gözlerini kapat ve benden tutun o zaman daha gerçekçi olur.  Sonra bunu internetten izler alıştırma yaparsın ama şu an vakit yok. Hemen pansiyona gidelim. Yalnız dikkat çekmemek için tek oda istedim bunu yapmam gerekiyordu. Akşama kadar pansiyonda kalıp karanlık olunca da yola çıkarız. Bu senin kimliğin. Yeni adın Asya Kaya. Araba burada kalacak birazdan birileri gelip arabayı alacak. Şimdi sana dediğim gibi bütün kimliklerini, cep telefonunu kapalı şekilde çantanın içine koy ve arabada bırak. Artık o kimliklerine ihtiyacın yok. Öbür detayları konuşmak için çok vaktimiz olacak hadi bakalım gözlüğü tak ve oyununa başla. Pansiyona gelince arabadan inerken beni bekle sakın kendin inme. Bastonun katlanabiliyor. Hadi bakalım…

Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilememiştim. Aslında içimden konuşuyordum da bunu yüksek sesle dile getiremiyordum.  Hiç böyle bir şey ile karşılaşacağımı tahmin edemezdim. Bu körlük oyununa gerek var mıydı? Bunu Çağrı anlamış olacak ki pansiyona gidelim bunun nedenini uzun uzun konuşuruz demişti.

15 Şubat 2018 Perşembe

SUS...! /2.BÖLÜM

Kaçış…

Hayatımda hiç bu kadar büyük bir korku yaşamamıştım. Kalbimin sesini kendim bile duyabiliyordum. Arkama bakmayı o kadar çok istememe rağmen yapamam. Ya uyanmış pencereden ya da kapıdan bana bakıyorsa ne yaparım ne söylerim bilmiyorum. Yakalanırsam sen sızmıştın, uyandırmaya çalıştım ama duymadın beni, ben içkiden çok kötü oldum hastaneye gidiyordum desem, inanır mı acaba? Belki bu kısmına inanır ama benim arabama binse bagajda ki eşyaları görse işte o zaman biterim. İşte bu korkuyla eve doğru bakamıyorum. Elim ayağım titriyor kontağı sanki çalıştıramayacağım. Ama yapmam lazım bir an önce buradan uzaklaşmam lazım.
Evet, nihayet oldu. Arabayı çalıştırmayı başardım. Allah’ım bana yardım et! Ana yola çıkmam lazım. Ondan sonrası daha kolay. Haftalardır planımın her saniyesini tekrar takrar düşündüm ve hesaplar yaptım. Saat şu an gecenin ikisi. Bir anormallik olmaz ise saat yedide uyanır. Aslında ben evde olsa idim mutlaka kahvaltı sofrasını hazırlamış olurdum. Kahvaltı hazırladığım günler hiçbir şey yemeden gider ama ne zaman kahvaltı hazırlamasam, neden hazırlamadın diye sorar. Hastaneye gidiyorum notumu görünce kahvaltısının hazır olmadığını önemsemeyecektir. Zaten hem dersi var hem de eğitimi var. Saatlerce titizlikle ona hazırlanır ben aklına bile gelmem.
Çağrı, Üniversite birinci sınıftan arkadaşım. O sıralar hoşlandığım ama bir türlü açılamadığım çocuk. Açılamazdım çünkü okuldan bir kızla çıkıyordu. O kızı nasıl oluyor da beğeniyor diye hep kendi kendime şaşırdığım bir konuydu. Bana göre daha iyi daha güzel bir kızı hak ediyordu. Kız çok sıska olduğu için ne giyse üzerinde giydikleri emanetçiye asılan elbiseler gibi duruyordu. Ama ne hikmetse Çağrı kızın ağzının içine bakıyordu. Yani ne zaman görsem çok eğleniyor ve mutlu görünüyorlardı. Çağrı için çocuk dedim de şu an otuz beş yaşında. Evlenip o da ayrıldı. Karısı yurt dışına biriyle kaçmış. Karısı da çok zengin bir ailenin kızıymış. Ortada ihanet olduğu için karısından da yüklü bir para kaldırmış. Tazminat almış. Hem babadan zengin hem de kendi de başarılı bir iş adamı olup zenginliğine zenginlik katanlardan. Sık sık basında yer alıyor başarıları ben de oradan öğrenmiştim. Yoksa ne mümkün onunla görüşmem. Kenan benim geçmişimi yok ettiği için. Halbuki arkadaşlarım sık sık bir araya geliyorlar.  Ben de eskiden katılıyordum ama evlendikten sonra hiçbirini göremedim uzaklaşmak zorunda kaldım.                                              
Bazen yaşadıkları ağır gelir insana. Sorgular durmadan onu, bunu, kendini, yaşadıklarını ya da yaşayamadıklarını. Bu kadar haksızlığı da hak etmedim der kendi kendine. Başkaları iyi şeyleri yaşıyor ya, benim neyim eksik de ben yaşayamıyorum der. Düşünür dünü ve bugününü… Üst üste gelmiştir sıkıntılar bunaltmıştır haklı olarak. Kaçmak ister, kurtulmak ister. Çünkü artık sözün de sabrın da bittiği yerdedir. Konuşmak ister…Konuşamaz…Konuşturulmaz…İyi de sus…! Sus…! Sus…! Nereye kadar? Çareyi kaçmakta bulur sarılır uzanan ilk ele. Çaredir o el …Ümittir o el…
İşte tam da içinde bulunduğum durum bu idi. Onun için hemen aradım kendisini çok şaşırdı ama buluşmayı da hemen kabul etti. Önce o da inanmadı. Daha doğrusu inanamadı.  Tekrar takrar anlattım her şeyi gözyaşları içinde. Beni diri diri mezara koyacak ne olur bana yardım et dedim. O da Kenan’ı okuldan tanıdığı için çok şaşkındı. Ama sonunda diğerleri gibi bana inanmamayı değil inanıp yanımda olmayı tercih etti. Bana hiç bilmediğim bir dünyanın kapılarını açtı. Bana kalsa sadece uzaklara gidecek, kabuğuma çekilip yıllarca saklanacaktım.
 Çağrı ile buluşacağım o gün, Kenan’a kadın doğum için muayeneye gideceğim, senin gelmene gerek yok hayatım dedim. Tamam dedi hatta kadın doğumcuya gittiğimi duyunca baya keyiflendi hadi bana müjdeli haberi ver artık dedi. Her şeyi kuralına uygun yaptım tabii, fiş aldım muayene oldum hatta eve gelince muayene olduğum fişleri de ortaya göreceği bir yere koydum ki şüphelenmesin diye. Öyle de oldu bütün gece keyifliydi. Ben ise Çağrı’nın benim için yaptığı planı düşünüyorum. Başarabilecek miydim? Ya anlaşılırsa ya yakalanırsam diye ödüm kopuyordu. Bunu yıllar içinde defalarca düşünmüş ama sonra hep korkup vaz geçmiştim. Her vaz geçtiğimde de tekrar yenilgiye uğramışlığın, çaresizliğin içinde kalıp kendime olan güvenimin de yeniden azalmasına sebep oluyordum. Ama bu sefer buna izin vermeyecektim. Çünkü bana bir el uzanmıştı. Kendi ailemin bile uzatmadığı eli Çağrı bana uzatmıştı. Ona güveniyordum zaten başka çarem de yoktu. Çağrı ile konuştuktan sonra kendime olan güvenim yerine gelmeye başlamıştı, hem de çok uzun zamandır olmadığı kadar içimde ki tüm korkularıma rağmen…







13 Şubat 2018 Salı

SUS...! / 1.BÖLÜM


Bazen yaşadıkları ağır gelir insana. Sorgular durmadan onu, bunu, kendini, yaşadıklarını ya da yaşayamadıklarını. Bu kadar haksızlığı da hak etmedim der kendi kendine. Başkaları iyi şeyleri yaşıyor ya, benim neyim eksik de ben yaşayamıyorum der. Düşünür dünü ve bugününü… Üst üste gelmiştir sıkıntılar bunaltmıştır haklı olarak. Kaçmak ister, kurtulmak ister. Çünkü artık sözün de sabrın da bittiği yerdedir. Konuşmak ister…Konuşamaz…Konuşturulmaz…İyi de sus…! Sus…! Sus…! Nereye kadar? Çareyi kaçmakta bulur sarılır uzanan ilk ele. Çaredir o el …Ümittir o el…



SUS...!

1.BÖLÜM

Zor karar…

Kaç gecedir uykusuzum hatırlamıyorum. Aslında yatağa yatıyorum, uyuyormuş gibi yapıyorum ama uyumuyorum. Daha doğrusu uyuyamıyorum. Sanki uyursam yapacaklarımı unutacakmışım gibi geliyor. Ya da yapmaktan yine korkacak ve vazgeçecekmişim gibi geliyor. Ama bu sefer yapamam. Yani, vazgeçemem. Çünkü bunu denedim hem de yıllarca…Olmadı…Olmayacak da! Karamsarlığı sevmiyorum ama bu öyle de bir şey değil. Yaşım otuz. Ben bunları çoktan geçtim. Yapılması gereken her şeyi denedim. Kendimce tabii. Ama başaramadım. Gücüm kalmadı, enerjim kalmadı, sevgim kalmadı…Eeeee…O zaman niye mücadele etmeye devam ediyorum ki? Uğruna sırf o istiyor diye mesleğimden, çevremden, ailemden arkadaşlarımdan oldum. Herkes bana imrenirdi. Neşeme, hayata pozitif bakmama, enerjime, her şeye sevgi ile bakmama…Şimdi ben onlara imreniyorum. Bir anda nasıl böyle her şey tepetaklak oldu ben de bilmiyorum. Ya da tehlike adım adım geliyordu da ben mi anlayamadım. Beni neden kimse uyarmadı? Neden bana yapma demedi kimse? Ya da söylediniz de ben mi kör ve sağır oldum…?
Evet, sabah olmadan o uyanmadan evden ayrılmalıyım. Gece çok içti. Daha doğrusu içmesine ben çok yardım ettim. Her türlü oyunu oynadım. Bünyesi de çok güçlü. Tam sarhoş oldu gider yatar ben de kaçarım diyorum sanki tekrar ayılıyor. Ben de ona mecburen eşlik ettim. Şu an başım çatlıyor. O kadar içtim ki başım için ilaç da içemiyorum. Bir de yatakta saatlerdir sırf o uyanmasın diye kıpırdamadan yattığım için her yanım tutuldu. Gök gürültüsünü andırırcasına horluyor ama ben yine de korkuyorum. Başka zaman olsa içti, sızdı sabaha kadar uyanmaz derim ama şimdi korkudan bu kadar cesaretli davranamıyorum.
Tam yarım saat geçti sanırım iyice uykuya geçti ya da sızdı. Yavaşça kalkıp giyinmeliyim. Bavulum, özel eşyalarım günler öncesinden hazır. Tam bir haftadır hazırlanıyorum. Arabamın arkası dolu. Bir aksilik olur da arabamın arkasını kontrol eder diye kıyafetlerimi poşetlere koydum. Üstlerine de sanki bu kıyafetler ihtiyacı olan birilerine verilecekmiş gibi de küçük küçük notlar yazdım. ‘Bu kazaklar kız öğrenci yurdunda ki kızlar için’ gibi…Şu an tek yapmam gereken sessizce evden çıkıp arabama atlayıp bu evden, ondan uzaklaşmak. Normal yollardan ayrılmayı çok istedim ama kendisi normal olmadığı için bunu kabul etmedi. Seni öldürürüm, okulda ki prestijimi senin yüzünden kaybedemem dedi. Bu cevap beni daha da ondan uzaklaştırmıştı. Yani benden ayrılmayı önemsemiyor da okulda ki prestijini düşünüyor. İlk kez birinden seni öldürürüm lafı duymuş ve çok korkmuştum. Boşanmayı unutacaksın benimle yaşamaya alışacaksın dedi. Bunun ne demek olduğunu ya da ne anlatmak istediğini ben den başka kimse bilemez. Çünkü o normal değil. Sanki çift karakterli biri.
Aynı okulda idik. Güya beni deli gibi seviyordu. Tam bir yıl koşmuştu peşimde. Daha doğrusu bana olan ilgisini bir yıl boyunca belli etmişti. Kariyer yapacağım şu an evlilik düşünmüyorum demiştim ama dinlemedi. Sensiz bir an bile yaşamak istemiyorum evlenelim dedi. Her gün yaptığı jestlerle yavaş yavaş kanıma girmeyi başardı. Okulda herkesin sevip saygı duyduğu bir profesördü. Ben de hayrandım kendisine. Herkes onun için yabancı aktörleri andırıyor, çok karizmatik biri diyorlardı. Gerçekten de öyle idi. Ben de aynen böyle düşünüyordum ve benimle ilgilenmesi ruhumu okşuyordu. Sadece biraz daha zaman istemiştim kendisinden. Ama ne yaptı ne etti beni ikna etti ve dört ay içinde nişanlı kalıp evlendik.  Tüm okul bana “Kaptın bizim yabancı aktörü” dedikçe ben de gururlanıyordum. Sadece en samimi arkadaşım Cansu ile annem acele ediyorsun, herkesin lafına bakma biraz daha tanı demişlerdi. Ben de öyle düşünmüştüm ama olmadı işte. Benim de çok fazla akrabam olmadığı için büyük bir düğün yerine kıyılan nikahın ardından, akşam okuldan hocalar ve arkadaşlarla kutlanan sade bir yemek ile kutlamıştık. Arkadaşlarım “Bu ne böyle ya? Dullar gibi sade bir yemek te neymiş. Sen yeni gelinsin! Şöyle müzikli bir eğlence yapsaydın da eğlenseydik” diye eleştirmişlerdi. Evet aslında ben de istemiştim ama okulda ki ağırlığından dolayı istememiş ben de kabul etmek zorunda kalmıştım.  
Evlendikten birkaç ay sonra benim aşık olduğum, meslektaşım, çok büyük bir üniversite de eğitimci, o hassas, herkesin beğendiği nazik adam değişmeye başladı. Eve gelince sanki ikinci bir kişiliğe bürünüp canavarlaşıyordu. Bunu önceden kim bilebilir ki! Anlatsam da kimse inanmazdı. Öyle de oldu. Aileme, arkadaşlarıma anlattım. Bana şaşkın gözlerle bakıp “İnanmamızı bekleme, sen galiba biraz abartıyorsun” dediler. Eve gelince adam psikopat oluyor, bana şunu getir, bunu yap, oraya gitme, onla konuşma diyor dediğimde “Yok artık!” deyip işi hatta dalga geçme noktasına dahi getiriyorlardı. En kötüsü de bana şiddet uyguladı dediğimde bile “Yanlışlıkla eli çarpmıştır hatta sen yanlış anlamışsındır, her gün bu konuda eğitim veren bu kadar nazik bir adam sana el kaldırmış olamaz” diyorlardı.
Peki, anladım dedim ve pes ettim. Daha doğrusu pes ettirildim yani susturuldum. Tam dört yıldır bu işkenceleri çektim. Önce beni ücretsiz izne ayırdı. Ayırdı diyorum çünkü eve geldiğinde “Yarından itibaren izinlisin, ben her şeyi ayarladım artık bana bir çocuk verme vaktin geldi” dedi ve sofraya oturdu. İşten eve geldiğinde sofranın hazır olması konusunda çok titizdi. Hemen üstünü değiştirip yemeğe otururdu. Sormam gerekenleri, itirazlarımı ağlayıp ikna etme çabalarımı o içkisini bitirmeden yapmam gerekirdi çünkü içkisi bitince mutlaka dans etmek isteyecek ve beni zorla yatağa götürecekti. Her gece dua ettim çocuğum olmasın diye sanırım bir tek sesimi Allah’a duyuruyordum da dört senedir çocuğum olmuyordu. Aslında sorun kendisindeydi ama bunu da kabul etmiyordu. Kim istemez anne olmayı, ama ben istemiyordum oysa o baba olmayı çok istiyordu. Ben de bunu kullanarak, bize bu evlilik yaramadı çocuğumuz da olmuyor belki sen başkasıyla evlenirsen çocuğunda olur ayrılalım demiş, ama tehdit edilerek yine susturulmuştum.
 Ama bugün buna bir son vereceğim. Şimdi şu ana kadar yaşadıklarımı bir bir düşününce ben buna nasıl izin verdim diye kendime bir kez daha kızdım. Kendi hayatımı değil onun bana biçtiği hayatı yaşadım yıllarca.
Hala horluyor. Tek yapmam gereken kapıyı açıp sessizce arabama binmek. Sabah beni görünce muhtemelen çok kızacak ama,
Kenan Aşkım,
Erkenden doktor randevum vardı canım sana söylemeyi unuttum. Akşama görüşürüz seni çok seviyorum.
Seral

 notumu görünce hiçbir şeyden şüphelenmeyecek ve ben de akşama kadar vakit kazanacağım…